28 Aralık 2010 Salı

Eskişehir-Venedik!

Her şey kısa bir süre önce tren ile yolculuk yapma fikriyle başladı.
Benim trenle yapmak istediğim asıl yolculuk hayalim başka bir bahara gerçekleşecek inşallah,
Biz bu sefer kısa bir yolculuk olması açısından Eskişehir'i seçtik.
Eskişehir'e gideceğimizi duyanlar "neden Eskişehir?" diye sormaya başladığında cevabımız "şifalı sularından faydalanıp çiğ böreklerinden yiyeceğiz" şeklindeydi:)

Cuma akşamı saat; 23.30 treninden biletlerimizi almıştım.
Bizim istasyondan geçen her tren sesini duyduğumda sanki treni kaçıracakmışım gibi bir hisse kapıldım.
Yol arkadaşım ve eşi ile birlikte gara giderken 2011 yılınden beklentiler ve istekler hakkında konuşmaya başladık.
Ben; inşallah yeni yılda bol bol gezeceğim, dedim.
Arkadaşımın eşi; "sanki bu yıl çok az gezdin de" dedi:)))
Allah için ne gezdim ki:)


Treni kaçırmaktan korktuğumuz için erkenden Pendik istasyonuna gittik.23.30'da Haydarpaşa'dan hareket eden, Fatih Ekspresi saat 00.00'da Pendik istasyona ancak ulaşabildi...
Keyifli bir yolculuk sonrasında saat 04.30'da Eskişehir garına ulaştığımızda nefesimizi kesen bir soğukla karşılaştık:)

Gardan çıkar çıkmaz soluğu börekci de aldık:)
Büyük bardaklarla sıcak çayımızı yudumlarken biraz ısındık.
Eskişehir'in şifalı kaynak sularından faydalanmak gibi bir düşüncemiz vardı.
Eskişehirli olan bir dostumdan bize mekan önerisinde bulunmasını istemiştim.
Sağ olsun bize öyle güzel!! bir öneri de bulunmuş ki başımıza gelmeyen kalmıyordu...
Şu hamama gidin zaten bütün hamamlar 5 gibi açılıyor rahat olun, mesajlarına inanmakla hata yapmışız.
Bize önerilen hamamın bayanlara uygun olmadığını öğrendiğimizle kendimizi ıssız sokaklarda bulmamız bir oldu:)

Sabahın o saatinde in cin top oynarken güç bela açık bir çorbacıda soluğu aldık.
Tıka basa börekle karnımızı doyurduğumuzdan bir kase çorbayı bir içişimiz vardı ki görülmeye değer:))

Çorbacı da vakit doldurduktan sonra hamamın yolunu yeniden tuttuk, bu sefer elhamdulillah hamam açılmıştı...
Eskişehir'in doğal şifalı sularına diyecek sözüm yok
Amaaa hamam konusuna gelince Konya'da Mevlana hazretlerinin yakınındaki tarihi hamamın yerini, bizim Eskişehir de gittiğimiz hamam  tutamaz malesef.


Saat 9.30'u gösterirken Eskişehir'in ilk yerleşim yerini oluşturan Odunpazarı semtindeki Osmanlı döneminden kalma tarihi evlerine ulaşmıştık.Safranbolu ve Beypazarı evleriyle benzer mimariye sahip evlerdi.








Kadınların hazılayıp satış yaptıkları pazar hazırlığı..


Ticari olarak işlenebilir lüle taşının neredeyse tamamı Eskişehir de bulunuyormuş.





Dönüşte yüzük alırım demiştim ama farklı bir yoldan döndük ve ben malesef yüzük alamadım.Giden gören olursa bu fotoğraftaki yüzükleri bana hediye alabilir mi:))


Kurşunlu kulliyesinde bulunan cam atölyesini ziyaret ettik.




Kurşunlu Külliyesinde yer alan halı tezgahından bir görünüm.



Yola çıkmadan önce Porsuk çayında kano keyfi yapmayı düşünmüştük.Hava öyle soğuktu ki değil Porsuk'da kano keyfi şöyle dursun kıyısında biraz yürümek yetti de arttı bile:)) 
 


Biz kendimizi öyle kaptırmışız ki yolun ortasından gittiğimizi farketmemişiz.Arkadan bir ses geliyor ama hiç oralı olmuyorum...Arkadaşım kolundam tutarken bir arkamı döndüm bu, bisikletli amca ile yüz yüze geldik:))
 
Şehir merkezinden bir görünüm...


Eskişehir'e gidip de çiğ börek yemeden dönmek olmazdı:))


Şelale park,
Alattin cafe,
Aynalı kahve gibi mekanları görmeye gidemedik.
Hava gerçekten soğuktu.
İstanbul sıcak olduğu için sandık ki Eskişehir de sıcaktır:))
Dükkanlar açılırken biz kendimize mağazalardan kıyafet bakmaya başlamıştık:)
Bu nedenle gezilecek yerleri öyle hızlı gezmişiz ki öğleden sonra bolca vaktimiz kaldı.
Ne yapalım diye düşündük...
Ziyaret etmeyi düşündüğüm bir iki dost vardı ama malesef yorgunluktan ve soğuktan kendimizi ancak alışveriş merkezine atabildik:)
Eskişehir'i Türkiye'nin Venedik'i olarak tanımlıyorlar...
Vizyon da TURIST oynuyordu hadi izleyelim bakalım ne kadar benziyorlar birbirlerine dedik.

Fotoğraf; hollyan
 
Biz Angelina'yı hayran hayran izlemekten Vedik'i gözümüz görmedi:) Allah'ım o nasıl bir güzellik...Nasıl bir zerafet...Filmin konusu güzeldi ama kötü de olsa bu iki oyuncu yine de izlettirirdi filmi:)
 
Bizim Eskişehir'e gidip de sinemaya gittiğimizi duyanlar inanamadı.
Üşüdük, yorulduk, korktuk amaa çok eğlendik.
Allah ömür verirse yıllar sonra güzel bir anı olarak hatırlayacağımız bir yolculuk oldu.
Fotoğraf makinamın lensini kırdım.
Zoom lens ile idare edeceğim bir süre.
İnşallah en yakın zaman da iyi bir makina almak nasip olur:)
 
Selam ve sevgilerimle

22 Aralık 2010 Çarşamba

Kadıköy-Eminönü vapurundan

Hafta sonu planlarım için dün Haydarpaşa'ya mutlaka gitmem gerekiyordu.
Gitmeye gideceğim evdeki işlerimi erkenden bitirsem vakitlice çıkıp gitsem ya,
Hiç olur mu?
Olmaz... bunu yapayım, şu eksik kalmasın diye saat oldu 16.15
Bu saatte gidilir mi, gidilmez mi? sorgulamasının sonucu baştan belli de iş olsun benimki:)
Aklıma düştü bir kere mutlaka Haydarpaşa'ya gideceğim oradan Eminönü'ne geçip oradan almam gereken bir ürünü de alıp eve dönmeliyim.
Evden çıktım.
Trenle Haydarpaşa'ya geçtim.
Haydarpaşa'dan vapurların artık kalkmadığını bilmiyordum.
Öğrendiğim de çok üzüldüm.
Kadıköy'e kadar yürüdüm.
Eve dönüp dönmeme arasında yine gidip gelirken bir de baktım vapurdan Kadıköy manzaraları çekiyorum:)
Eminönü ilk kez sessiz sakindi.
Esnaf dükkanlarını kapatıyordu ben ulaştığım vakit...
Olsun, benim gideceğim mağaza kapanmadan yetişmiştim.
Sadece vapurdan gün batımı fotoğrafları çekemedim.
Martılarla dansımız başka bir zamana kaldı.
Yine de her şeye rağmen gecenin karanlığında boğazı seyreylemek güzeldi:)



Koşturmayla geçen günden geriye kalanlar







20 Aralık 2010 Pazartesi

Aşura Bereketi


"Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır."




Bîr hadiste şöyle buyuruluyor: "Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."





"Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin'i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir."

Bu yazıyı İslamın-Işığında etkinliğine gönderiyorum:)

Muharrem ayınızı kutluyorum.
Hayırlara vesile olur inşallah.

3 Aralık 2010 Cuma

Dünyanın İlk Günü

Beyazıt Akman'a ait dünyanın ilk günü adlı kitabı okuyorum.
Aynı zaman da Can Dündar'a ait Lüsyen'i de okuyorum.
Lüsyen'i, Banu almış okumak için, kızın elinden aldım kendisi okumadan:)
Kitabı yıpratmayım diye onu geniş ve rahat zamanlarım da okuyorum.
Lüsyen'i bitirince onun hakkındaki yorumlarımı da paylaşırım ama şimdi Dünyanın İlk Günü hakkında yazayım...
Dünyanın ilk günü benimle her yere gidiyor.
Akşam yemeklerin de masa da bize eşlik bile ediyor:))
Kitap enfes bir şey...
Molla Gürani hazretleri ile Fatih Sultan arasında geçen bölümler özellikle...

"Bu roman, kesinlikle alınıp okunmalı. En ince detayına kadar tasvir edilen saraylar, kaleler, kıyafetler; nefes kesici savaş sahneleri ve kayıp, ulaşılmaz bir aşk öyküsü okurları bekliyor. Avrupa, Ortaçağ’ın en keskin dönemecinden geçerken; Hıristiyan ve Batı dünyası, karanlığın, kirin, pasın içinde kıvranırken; Doğu’daki devletler ve Osmanlı, en parlak zamanlarını yaşamak için, en büyük adımını atıyor." bu yorum bir kitap eleştirmeninden... ( hangi sitede okuduğumu unuttum bulursam kaynağı eklerim)

Ben cimrilik edip o gün başka kitaplar da aldığım için cep boyunu almıştım.
Siz benim düştüğüm hataya düşmeyin.
Cep boyu çok kalın olduğu için okumak zor.
Hele benim gibi bir eliniz de çay, bir eliniz de kitap okumak gibi bir alışkanlığınız varsa cimrileşmeyin alacaksanız normal boy bir kitap alın:))

Kitabın bitmesini bekleyemeden paylaştım.
Özelden arkadaşlarımla paylaşıyordum ama sonra buradan da paylaşmak geldi içimden:)

29 Kasım 2010 Pazartesi

Küçük Ayasofya

Küçük Ayasofya Camii Eminönü ilçesinde Cankurtaran ile Kadırga semtleri arasında Marmara surlarının güney deniz kısmına yaklaşık 20 m. mesafede bulunuyor.

İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami kiliseden camiye çevrilmiştir. 6. yüzyıldaki Ahagios Petros ve Ahagios Paulos Bazilikası 1497'de cami olmuştur. Temelinde 3 metreye 1,8 metrelik blok taşlar kullanılan ender eserlerdendir.

8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi vardır. Medrese Yesevi Vakfı tarfından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınından tren yolu geçer. Solda Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır.
Bizans İmparatoru I. İustinianos ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında `Sergios ve Bachos Kilisesi` adıyla yaptırılan ve II. Beyazıt Döneminde (1500 yıllarında) Topkapı Sarayı Dar`üssaade Ağası Hüseyin Ağa tarafından camiye dönüştürülen Küçükayasofya Camii, İstanbul`un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak biliniyor. Bina 1836 ve 1956 yıllarında iki onarım görmüş, muhtelif kurşun ve sıvaları yenilenmiş, minare önemli ölçüde onarılmış. Kentin tarihi boyunca geçirdiği yangın, deprem, istila, yağmalama gibi bütün felaketlere direnen bu yapının, varlığını koruması ve geleceğe güçlendirilerek aktarılması İstanbul`un zengin tarihi mirası açısından büyük önem taşıyor. Kaynak;Vikipedi


Camiyi geçen yıl tam bu günler de ziyaret etmiştim.Cami içinde ve çevresinde turistler çoğunluktaydı.Malesef biz tarihi değerlerimize hak ettiği ilgiyi gösteremiyoruz.Küçük Ayasofya camisinin bahçesinde şadırvan da oturup çaylarınızı yudumlarken şadırvanın hemen yanında ki hücrelerden kulağınıza neyin o büyülü sesinin gelme olasılığı çok yüksek.Benim bu tarihi eserimizi keşfetme hikayem de bu hücrede verilen ney dersleri sayesinde oldu:))

Hocam bu fotoğrafı farklı bir açıdan çekmemi önermişti.İnşallah bugünlerde yeniden gideceğim o zaman onun istediği açıdan yeni fotoğraflar çekmeye çalışacağım.







Şimdi taşı dantel gibi işleyen sanatkarın işine nasıl hayran kalmayım? Muhteşem bir eser çıkarmışlar yüzyıllar öncesinden...















Küçük Ayasofya ziyaretimden sonra dönüş yolun da Ayasofya'nın da şöyle uzaktan bir iki fotoğrafını çekmiştim.1999 yılın da Ayasofya'ya gitmiştim o zamanlar restore ediliyordu ve ben o anki ruh halimdenmidir yoksa başka bir nedenden mi bilmiyorum hafızamda dışarıdan daha güzel göründüğü kalmış.Yakın da gittiğim de yeniden ziyaret edeceğim bakalım nasıl bulacağım.



Ayasofya camisini geçer geçmez sağdaki yolu devam ettiğiniz de Çaferağa Medresesine uğrayıp çay molası verebilirsiniz.Yıllar önce el sanatları ve girişimcilik eğitimlerini orada almıştık.Bahçesinde çay keyfi bir başkadır.

Tüm dostlara böyle rengarenk bir yaşam diliyorum.

Selam ve muhabbetle...