26 Eylül 2011 Pazartesi

Balat'ın Çocukları

Cumartesi günü fotoğrafa yeni başlayan arkadaşımla birlikte Balat'a gitmek için sözleştik.
İki yıl önce gitmiştim Balat'a.
Otobüs şoförüne Balat'a gittiğimi söyledim.
İki yıl önce indiğim durağı hatırlar gibi oldum ama şoför bana hatırladığım durağın Balat olmadığını, ineceğim yere iki durak kaldığını söyleyince birr bildiği vardır elbet diyerek şoföre uydum.
Arkadaşıma da indiğim yeri tarif ettim geldi.
Arabayı yol kenarında bir yere park etmiş
Çekilir mi araç çekilmez mi kısa bir süre endişelendim.
Hani benim yüzümden arkadaş sıkıntıda kalır akşam vakti diyeydi endişem.
Şükür herhangi bir şey olmadı:))


Balat diye gezdik sokakları.Ama sokaklar bana çok tanıdık gelmedi başlarda.Sonra bir iki sokağı iki yıl önce gezdiğim sokaklara benzettim, doğru yerdeyiz, diye düşündüm:)
Yanlış düşündüğünü dönerken anladım... 

Balat diye biz bir üst mahallede gezmişiz:))Şikayetci olmadık durumdan. Her işte bir hayır vardır diye baktık.

Karşılaştığımız bütün çocuklar çok tatlıydı her çocuk gibi:)Fotoğraflarını çekerken tanışıyorum isimlerini öğreniyorum ama malesef yaşlılık işte bir kaç gün geçtikten sonra unutuveriyorum. Bu yeni tanıdığım insanlar için geçerli bir durum değil. Yıllardır tanıdığım insanların bile adını unuttuğum oluyor:)



Ben arkadaşımla vakit geçirmekten, yeni yerler keşfetmekten ve en önemlisi yeni yeni insanlar tanımaktan çok mutlu oldum.
Fotoğraf çekmek büyülü bir şey.
Sırtınızda kilolarca çanta taşımak,
Metrelerce yol yürümek,
Dağ, bayır, yağmur,çamur demeden tırmanmak ancak tutkuyla sevdiğiniz zaman çekilir hale geliyor.

Hayatın güzelliklerini paylaşmak dileğiyle

Sevgiler....

24 Eylül 2011 Cumartesi

Beyoğlu sokakları&Sapphire

Yine ben:)
Blogum ile ilgilenmeyeli bir hayli zaman oldu
Çok fazla gezdiğimden çoluğa çocuğa bile zaman ayıramaz oldum
Bloğuda bu sebeple aksattım hep.
Şimdi yeniden Allah izin verdiği sürece gezip gördüklerimi paylaşmaya devam edeceğim.

Bir hafta önce arkadaşımla Karaköy de buluştuk.
Yürüyerek Galata kulesinin olduğu sokağa kadar çıktık.
Galata kulesinin çevresindeki dükkanları gezdik.
Bir dükkan keşfettim, tam benlik:)
Dükkanın içi rengarenkti
Kıyafetler çok farklı ve güzeldi.
İlk fırsatta yeniden gidip dükkanın içinde bol bol fotoğraf çekeceğim mağaza yetkilisi izin verirse:)

 Galata'ya giden sokak üzerinde bu kahvenin ikram edildiği hoş bir cafe keşfettim.Çok fazla kahve kültürüm olmasa da birlikte gezdiğim arkadaşın kahve delisi olduğunu öğrendim:)
"Kahve" deyince aklıma ilk Hicran gelir.Şimdi Hicran'dan sonra kahve bana Esra'yı hatırlatacak:)

 Bu şirin graffiti Esra'nın vesilesiyle dikkatimi çekti. Ama gerçekten çok şirin değil mi:)

 Galata kulesinin hemen yanındaki bir dükkanın kepengine ait görüntü...

 Bu yol, sizi ikinci el kıyafetlerin, ayakkabıların ve çeşitli ev aksesuarlarının satıldığı bir dükkana götürüyor.Dükkanın içinde ağır bir koku sizi karşılıyor. Ama dükkanın girişi insanın ömrüne ömür katacak cinsten...
 Galata sokaklarını gezmeyi bırakıp Beyoğlu'na doğru yol aldık. Rotamız Sahaf festivaliydi... Bir bavul dolusu siyah&beyaz fotoğraflarında satıldığı sahafları ziyaret ettik. Kitaplar çok uygundu.Gönül bir kaç tane kitap alarak sahafçıların yanından ayrılmak isterdi ama sırtımda fotoğraf makinesi ve yardımcı ekipmanları taşıdığım oldukca ağır bir çanta vardı.Hiç bir şey almadım bu sebeple.


 Sahafçılara yaptığımız geziyi bitirip tekrar Galata kulesine gittik.Kule yanındaki Alengirhane stüdyosunda eğitime katıldık. Safaristanbul'un ücretsiz olarak düzenlediği stüdyo fotoğrafçılığı konusunda eğitim aldık.Yukardaki fotoğraf stüdyo ışıkları altında çektiğim ilk denemem. Eskiden photoshoplu fotoğraflar kabul görmüyordu.Şimdilerdeyse photoshop uygulanmamış fotoğrafa fotoğraf demiyorlar neredeyse. Olsun ben yinede hala photoshop olabildiğince az hatta hiç uygulamıyorum diyebiliriz.

 Esra ile eğitim sonrası yeniden İstiklal caddesinde yürümeye başladık. İstiklalde her an yeni bir şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Yukardaki sihirbaz amcamızı çocuklar kadar büyüklerde ilgiyle izliyordu...

 Bu gurubun bütün üyelerine hayran kaldım. Etrafa yaydıkları ışık o kadar sıcak ki insan kapılıp gidiyor müzik eşliğinde...
 Önümüzdeki günlerde tekrar gitmek istiyorum sırf bu gurupla tanışmak ve hatta cdlerini almak için...

 Esra ile yollarımız İstiklalde ayrıldı. Esra tekrar sahafçıların yoluna bense metroya doğru yürümeye başladık.
Bizim ahali ile Sapphire de buluşacaktım. Gecikmelide olsa aile üyeleriyle bir araya gelebildik İstanbul'un en yüksek binasında...
Sapphire bu ikinci çıkışım. İlk çıkışımda çektiğim fotoğraflar daha güzeldi.İlk fırsatta onları ayrı bir sayfada paylaşırım inşallah.
 İstanbul'u böyle tepeden seyreylemek güzel ama Otağtepe, Çamlıca bir başka güzel....
Bizim veletler manzarayı sevseler de asıl helikopter simülasyonuna hayran kaldılar. Sırf bunun için bile gelinebilirdi, dediler.Gerçekten çok keyifli bir şey. Eğer bir gün yolunuz düşerse mutlaka bu zevki deneyimleyin derim.
Bugün öğlen de fotoğrafa yeni başlayan bir arkadaşımla Balat'a gidiyoruz.
Hayatın güzelliklerini her daim paylaşmak dileğiyle..

Selam ve sevgilerimle..

23 Eylül 2011 Cuma

Tarihe Tanıklık Etmek! ( Fenerbahçe-Manisa Maçı)




Salı günü akşam üzeri Banu aradı
Fenerin maçına gidiyoruz sende gelsene, diye
Aaaa hiç kaçırmam! geliyorum, dedim:)
Saat 17 trenine binmek için istasyona gittiğimde aman Allah'ım ne göreyim
Çocuğunun elinden tutan, fener formasını üzerine geçiren istasyona akın etmiş
Daha sonraki istasyonların durumu'da bizimkinden farklı değildi:)
Kızıltoprak istasyonunda inen gurupla birlikte indim trenden
Stada doğru yürümeye başladım
Okula yeni başlayan çocuklarını okul kapısından bırakır gibi eşlerini, sevgililerini stada götüren beyleri gördüm. güldüm
Tam stada geldim bir baktım beyler de dışardan destek için toplanmış
Helal be!! taraftar desteği böyle olur, dedim:)

Banu çok yoğun bir kalabalık olduğu için çocukları alıp dışarıda bir restorana götürmüş, yemek yemek için.
Maç başladıktan sonra sakinleşir o zaman gireriz, dedi
Ben gelmişken maç öncesi gireyim, bir kaç fotoğraf çekeyim, sizinle içeride buluşuruz dedim
Giriş kapısının önündeki kalabalığın arkasına durdum
Banu'nun girmekten vazgeçip gittiği kadar var yoğunluk
Hemen geri çıkayım dedim ama çıkmak ne mümkün!
Kaldım kalabalığın ortasında:)
El mahkum zorunlu olarak içeri gireceğim bir şekilde
Tam giriş kapısına gelmiştim ki kapıdan içeri bebek arabasını sokmaya çalışan bir bayanla yan yana geldik
Arkadaki bayanlar kızıyorlar "bebek arabasının burada ne işi var?" diye
Kızanların hemen önünde 7-8 aylık bebeği olan başka bir anne var
Ezildi ezilecek garibanlar:)
Ama o anne ve bebek yalnız değildi
Biz kadınlar erkekler gibi "hadi maça gidiyoruz" diyerek evden çıkamıyoruz
Çoluğumuz çocuğumuz var ilgilenmemiz gereken
Beyler maça giderken çoluk çocuk zaten anne ile kalıyor.Annenin sorumluluğunda ya!
Ama kırk yılın başında kadın maça gidecek olur çoluk çocuk tutuşur elimizden,eteğimizden
Bu yetmez bebeğin arabası, yemeği, içeceği hepsini almak zorundadır kadın
Gerçi biz kadınların ruhunda var bu
Yanında çocuğu olmayıp arkadaşı-dostuyla gelenler de almış koca poşetleri
İçinde ne ararsan mevcut!
Çikolatalar, kekler, simitler Allah ne verdiyse artık:))
Kadın olmak zor iş:)



Güç bela içeri girdim
Üst katın en önündeki bariyerlere oturanları görünce yanlarına oturuverdim
Fotoğraf çekmek için gayet iyi bir yerdi:)
Telefon ediyorum eşe-dosta
Hadi bilin bakalım ben neredeyim, diyerek:))
Nerede olduğumu duyan maçın hangi takımla oynandığını soruyor
"Vallahi bilmiyorum mor formalı bir takım" diyorum :)
Yanımdakilerin konuşmasından anladığım kadarıyla karşı takım Bursa spormuş!
Allah için rakip takım iyi oynuyor
Geçen yıl Bursa boşuna şampiyon olmamış, diyorum
İkinci yarı öğreniyorum bizim Bursa spor sanırım Manisa spormuş:))
Sanırım diyorum çünkü ondan da emin değildim:)
Rakip takımın oyuncusuna hakem kırmızı kart çıkardığında fenerli olduğunu unutup "ayyyy yazıııık yaaa gitti adam, kaldılar 10 kişi" diye üzülüyorum rakip takıma:)
Rakip takımın hiç taraftarının olmamasına üzülüyorum
Allah'tan erkek taraftarlar yoktu statta, dayak yemekten kurtuldum şükür:)



İlkokula giderken Fenerli olmuştum
O günden beri de soranlara fenerli olduğumu söylüyorum
Ama sorsalar futbolcularımızı, hiç birinin adını bilmem
Bir kaç yıl önce bizim ahali televizyonda futbol seyrederken,
Beşiktaş kalesinde Rüştü'yü görmüştüm de "Bizim Rüştü'nün Beşiktaş kalesinde ne işi var? " diye sormuştum çok gülmüşlerdi bana
Meğer bizim kalecimiz olan Rüştü, fenerden ayrıları çok olmuşta  benim haberim yokmuş:)
Futbol ile aramın ne kadar iyi olduğu görülüyor sanırım:))


Neyse bayanların seyirci hallerine geleyim
Çok komikti
Anonsla birisi tribünlere sesleniyor 
Sırayla "sarı", "Lacivert", "şampiyon", "fener" diye bağırmamız için...
İlk tribün "sarııııııı" diye bağırmaya başlıyor tüm stad "sarıııııııı" diyor
Lacivert'i söyleyen yok:)
Tezahürat yapmayı beceremiyoruz
Ama normal bu durum
Bir sonraki maçta görün siz bizi
Bu maç ileri ki günlerde yapılacak olan maça hazırlıktı:)

Erkeklere ceza ağır oldu ama biz bayanların bu ceza oldukça işine geldi:)
Fener kaç maçını seyircisiz oynayacak bilmiyorum ama Galatasaray'ın da seyircisiz en yakın zamanda maç oynama cezası alması yönünde tüm dualarım:)




Ha unuttum Banu'yu
Kız beni davet etti
Ben girdim içeri onlar dışarıda kaldılar
Çok yoğun bir kalabalık varmış içeri girememişler
Aradılar biz eve dönüyoruz,diye
Kaldım tek başıma oralarda:)





Dönerken de yine treni tercih ettim
Söğütlüçeşme de tren full doldu, kapılar zor kapandı:)
Tren, diğer istasyonlara girerken treni bekleyen yolcular içerideki kalabalığı gördüğünde yüzlerindeki ifade görülmeye değerdi

İlk futbol izleme macerası böylece yaşandı ve bitti:)