16 Şubat 2011 Çarşamba

Buram Buram Tarih Kokan Şehir

Merhabalar
Ömür ne kadar hızlı akıp gidiyor!
Daha dün kucağımıza verilen bebekler ne zaman büyüdü böyle? diye kendimize sorar olduk.
Çocukların dershanesi tatilde de devam ettiğinden biz ailece pazar kahvaltısını malesef tatilin son günü yapabildik.
Kahvaltı sonrasi çocuklarla birlikte tarihi yarımadayı gezmekti planlarımız amaaa veledler bizimle gelmek istemedi.
Artık büyümüşler!
Öyle her yere bizimle gelemezlermiş!
Bana ne yaaa benim gözümde hala dünkü bebeklersiniz, dediğimde kızıyorlar:)
İşte böyle anlarda anlıyoruz zaman hızla akıp gitmiş....

Ne yapalım keyifleri bilir! gelmezse gelmesinler biz başbaşa çıkar gezeriz, dedik ve eşimle düştük yollara.
Kadıköy'e gitmek için ben genelde tren yolculuğunu tercih ediyorum.
Cadde trafiği bazen çekilmez oluyor çünkü.
Eşim ilk kez Haydarpaşa'ya gitti.
Hani Türk filimlerin de Anadolu'dan İstanbul'a ilk kez gelenler Haydarpaşa önünde etrafa hayranlıkla bakar ya, eşimin yüzünde aynen öyle bir ifade vardı...Fırsatı değerlendirip bolca fotoğrafını çektim.
Fotoğraf çekmekle çok zaman kaybettirdiğim için arada fırça da yedim tabi:))

Hava soğuktu ama ben her zamanki gibi çok eğlendim:)

Gezinin detaylarına fotoğraflarla devam edelim isterseniz...




Haydarpaşa önündeki bu iki sevimli güvercini biz çok sevdik.

Çocukluğum da televizyonlarda görüp tadını hep merak ederdim.İstanbul'a taşındıktan sonra yedim ve kağıt helvayı çok sevdim.
Bu harika koltuk (bana göre) Yerebatan sarnıcına ait.İsterseniz Osmanlı kıyafetlerini 10 lira karşılığında giyip fotoğraf çektirebiliyorsunuz.Fotoğrafların adedi 10 lira.Padişah kıyafetinde bir keramet var! her giyenin ifadesi duruşu anında değişiyor ( eşimin ifadesi de dahil)
Tarihî Yarımada’nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen “Basilika (Basilica)” isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası’ndan geldiği rivayet edilir. 
Yerebatan Sarnıcı 9.800 m2’lik bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. Burada her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlamakta ve ziyaretçiyi sarnıca girer girmez etkilemektedir. Kaynak

Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltraşlık sanatının şaheser örneklerinden biridir. Medusa’yla ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane bu sarnıcı daha da gizemli kılar. Bir söylenceye göre Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgonadan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılanbaşlı Medusa olumludur ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla Gorgona kafalarının resim ve heykellerinin konulduğu, Medusa’nın da bu düşünceyle buraya yerleştirildiği zannedilmektedir. Bir başka rivayete göre Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Uzun zamandan beri Zeus'un oğlu Perseus'u sevmektedir. Bu arada Athene de Perseus'u sevmekte ve Medusa'yı kıskanmaktadır. Bunun için Athene, Medusa'nın saçlarını korkunç yılanlar biçimine sokar. Artık Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesilir. Daha sonra onu bu biçimde gören Perseus heyecanla Medusa'nın büyülendiğini düşünerek başını keser, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazanır. Bu vakıadan sonra Medusa'nın eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenmektedir.Kaynak


Gözyaşı sutunu

Yerebatan sarnıcından sonra Ayasofya'ya gittik.
İstanbul'da Bizans devrinden kalan en ünlü kilisedir. 1453'te Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla camiye çevrilmiş 1935'te müze oluncaya kadar bu amaçla kullanılmış.


Hayranım mozaiklere... Bu fotoğraftaki mozaik, imparator'un kiliseye yaptığı bağışı anlatıyormuş.

Topkapı Sarayına gittiğimiz de kapılar kapanmıştı.Daha önce gidip gezmiştik ama yeniden gitmek hiçte fena olmazdı.Başka zaman inşallah yeniden gideceğiz.

Mısır Çarşısından karelerle devam edelim...


Eminönü'ne gidipte sanırım balık ekmek yemeden dönen çok az insan vardır...İtiraf ediyorum ben yıllar önce yediğimde ağır balık kokusundan sonra bir daha hiç yememiştim.Bu gezimiz de Melz'in ballandıra ballandıra anlatmasından sonra, yahu ölmem ya yeniden bir tadayım, dedim..Benim gibi balıkla arası olmayan biri için az pişmiş bir balığı yemek oldukca zor oldu:)

Her vapur yolculuğunda gördüğüm bu manzaralar bana "ey şehir sen aşksın" dedirtiyor:)Bir çok insanın şikayet ettiği o çekilmez hiç, dedikleri trafiği bile bana hoş geliyor.Her köşesi ayrı bir güzel...
Olmazsa olmazım, martılar:))Birazda ters ışıkta çalışacağım öyle karar verdim:)

Biraz uzun bir yazı oldu affola..

Yüreğinizden sevgi, bedeninizden sağlık eksilmesin.

4 yorum:

  1. Gönlüne sağlık!
    O kadar iyi geldi ki bana bu görüntüler..
    Senin gözünden İstanbul'u seyreylemek de ayrı bir güzellikte.
    Yanlız canım kağıt helva çekti çok fena :)
    Ne yapacağız şimdi..

    YanıtlaSil
  2. İstanbul ne muhteşem şehir...Biz de her gidişimizde doyamadan geri dönüyoruz..Fotoğraflar harika!

    YanıtlaSil
  3. Şeyma, teşekkür ederim.
    Hemen göndereyim:)

    Filiz, bu şehre gelirken ağlıyordum şimdi terketmemek için çok iyi imkanları geri çevirebiliyorum:)

    YanıtlaSil
  4. 2 YIL ÖNCE GEZDİĞİM YERLERİ BİRDE ANLATIMININ EŞLİĞİNDE GÖRMEK HOŞTU DOĞRUSU..:))

    YanıtlaSil