26 Ağustos 2012 Pazar

41 Kere Maşaallah

Bugünlerde hayat hızla akıp geçerken hep bir yerlere yetişme telaşı içerisinde buluyorum kendimi...Yeniden başlayan sıcaklarla birlikte kendimi daha yorgun ve bitkin hissediyorum.Buna rağmen her gelen yeni gün yorgunluğa ve bitkinliğe inat beni mutlu edecek kadar güzel:)

 Eşimin dün 41. yaş gününü kutladık.Müge'nin bloğunda geçen yıllarda bu peçete halkalarını görüp çok beğenmiştim.O günlerde hemen denemiştim.Çok severek kullandım uzun zaman.Bu sefer yenilerini yapmak şarttı renk uyumu açısından:) ve ben bunları bir öncekilerden daha çok beğendim.
 Dün son anda Bulgar bir blogdaşın sayfasında gördüğüm elmalı turta yapma macerasına girdiğimde maalesef bir türlü elmaları gül formuna sokamayınca çareyi şeftalili turta yapmakta buldum:)
 Yemek masasının üzerinde ki fotoğrafların orjinal fikri yatak üzerine hazırlanmıştı.Bir kaç aydır pintereste çok fazla beğeni alan bir fikirdi.O günlerden eşimin doğum günü için yapmayı planlamıştım.
 Romantik bir ortam olsun diye pembe ve mor renkleri seçtim.Masanın üzerinde romantik bir vazo ve içerisinde yine mor ve pembe çiçekleri daha önce nereden alacağımı belirlemiştim.Fakat bir önceki gün bir akrabamızın sağlık soruu yüzünden geceyi hastanede geçirince ben dün ruh gibi dolandığımdan unutmuşum.Sağlık olsun bu haliyle de güzel dedim:) çiçek görevini de eşimin daha önceki yıllarda aldığı kuruttuğum gülleri kullandım:)
Benim ufaklığın doğru düzgün bir tane fotoğrafı yoktur hepsinde acayip hallere girer. Siluet halinde bile o hallerden birine girmeyi başardı:)

Eşim kendisi için hazırlanmış masayı gördüğünde çok mutlu oldu.Fikri "muhteşem" diye tanımladı:) Her bir fotoğraf onu geçmiş yıllara doğru yolculuğa çıkardı.Kiminde güldü kiminde hüzünlendi.Çocuklarla geçmiş hakkında keyifli sohbete  daldılar.Fotoğrafları incelemekten masadaki yemekler soğudu:)
Dediğim gibi dün benim için ruh gibi tanımı gayet uygun olduğundan yemekte manisa kebabı, yuvalama çorbası ve salata dışında bir hazırlık yapamadım.Doğum günü pastası olarak da eşimin en sevdiği tatlı olan tiramisu vardı.

41. kere maşallah, yazısını girişe asacaktım da onu bile almayı unutmuşum:)
Kendimi unutmadığıma şükrediyorum:))

Hayatımda yazdığım en hızlı yazı oldu:)))
Şimdi bana müsade fotoğraf çekimine yetişmem gerekiyor

Sağlıkla, huzurla geçsin günleriniz.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Çikolata Tadında Bir Bayram

Yeniden merhaba:)

Bitmeyecek gibi gördüğümüz, diğer yıllara göre sıcaklar sebebiyle bir hayli zorlandığımız Ramazan ayının son iki gecesindeyiz...Allah cümlemizin yapmış olduğu ibadetleri kabul buyursun.Ramazan-ı şerifin şu son günlerinde Allah cümlemizin günahlarını bağışlasın...

 Burada bayramların tadı yok...Eski mahalledeki komşularımızla ve eşimin ablalarıyla bayramlaştıktan sonra kalıyoruz bir başımıza.Kalabalık bir ailede doğup büyümüş biri olarak yalnız geçen bayramlar psikolojimin bozulmasına neden oluyor.Eskiden insanların bayramlarda tatile gitmelerini bir türlü anlayamazdım.İnsanlar tatili bahane edip sanki yalnızlıklarından kaçıyor gibi gelmeye başladı.Belkide kişi kendi gibi bilir hükmüyle böyle düşünür oldum:)

İstanbul'da geçirdiğimiz bütün bayramlarda alınan şeker ve çikolatalar bayram gelmeden ev halkı tarafından tüketilmiş oluyor.Bu yılda kural bozulmadı şimdiden şeker ve çikolatalar afiyetle yendi:)) Yinede bayramın ilk günü hani gelen yokta olur da yolu şaşırıp biri gelirse mahcup olmayalım diye tekrardan çikolata ve şeker alıyoruz:))
Yine her bayram olduğu gibi adet yerini bulsun diye sarmalar, börek ve çörekler hazırlayacağım ama evde olmayacağımız için hazırlıkları eşimin ablalarına götüreceğim:)
Her şeye rağmen birlik ve beraberliğin yaşandığı bayramlar güzel...

Bütün dostlara çikolata tadında bir bayram diliyorum:)
Allah huzur, mutluluk ve sağlıkla geçireceğimiz bayramlar yaşamayı nasip etsin....



15 Ağustos 2012 Çarşamba

Amasra- Acarlar Langozu Gezisi

Misafir sebebiyle çok fazla vaktimizin olmamasını göz önünde bulundurup, fazla uzak olmayan hem beylerin deniz ve kum beklentisini, hem benim fotoğraf çekme isteğimi aynı anda karşılayacak bir yer seçmek istediğimizde akla ilk gelen yer Amasra oldu.

İstanbul-Amasra arası yaklaşık 400 km. Yol çalışması sebebiyle yer yer toprak yoldan gitmek zorunda kaldık.Eğer çalışma bitirilmişse gayet keyifli bir sürüş deneyimi sizi bekliyor:)
Yolları keskin virajlara sahip.Yağmurlu bir günde gidiyorsanız eğer dikkatli olmakta fayda var.
Sağınız, solunuz, önünüz her yer yemyeşil.Yeşilin en canlı tonlarına sahip manzara insanı mest ediyor.
Yol boyu bir çok dinlenme alanı yapılmış.Yol hazırlığınız varsa ve aceliniz yoksa bu dinlenme mekanlarından birinde durup, bol oksijenli tertemiz bir havayı solumak ciğerlerinize bayram ettirecektir:)

Konaklamak istediğinizde herhangi bir otel-motel de kalmakla pansiyonda kalmak arasında çok fark yok.İncelediğim kadarıyla motellerin çoğu pansiyonlardan farksızdı.
Dikkat edilmesi gereken tek konu amaç eğer denize girmekse ona göre seçimde bulunmak.Bazı pansiyonlar denize uzak bir mesafede yer alıyor maalesef.Eğer amaç güzel bir manzaraya sahip yerde konaklamaksa bu sefer denize uzak olan işletmeler tercih edilmeli.Çünkü bu işletmelerin manzarası şehir merkezinde olanlardan çok daha güzel...
Pansiyon fiyatları 2 kişilik odalar günlüğü 75 liradan başlıyor.Oda kahvaltı hizmeti veren pansiyonlarda bu fiyat 150 liraya kadar çıkıyor.
Beğendiğim bir kaç pansiyon linkini de paylaşayım.

İçlerinde en beğendiğim Emin apart pansiyon hem denize yürüme mesafesiyle bir iki dakika hemde diğer pansiyonlara göre daha konforlu.

Bir diğer beğendiğim pansiyon Marin Denizer pansiyon

Motel olarak Günter Seher otel nefis bir manzaraya hakim ama maalesef şehir merkezine 5-10 dakikalık mesafede yer alıyor.

Deniz ve kum keyfi yapmak istediğinizde ölü bir deniz size kucak açıyor.
Küçük ve büyük liman adı verilen iki koya sahip.Plajı küçük olduğu için bizim gittiğimiz dönem çok kalabalıktı.İmdat sesimize Bozköy plajı yanıt verdi.Amasra'ya 15 dakikalık, Çakraz'a 1.5 km mesafede bulunan bir plaj....
Çok fazla kalabalığı olmayan, yemyeşil dağ eteğinde, altın sarısı kumlarıyla bizi bozköy plajı karşıladı.Plaja giriş araç başına 3 lira.Plajda iki tane kafe bulunuyor.Girişin hemen sağında kalan işletme tercihimiz oldu. Genelde bu tarz yerlerde her şey iki katı fiyatınadır ya, burada böyle bir şey yok.Fiyatlar normal bir marketle aynı.Plajda nefis gözlemelerden yemeden dönmeyin derim.

Amasra'ya ulaştığımız ilk gün akşama kadar odadan çıkmadan uyuyarak vakit geçirdik.Yola çıkmadan önce çok fazla yorulup uykusuz kalmamız buna sebeptir:)
Belediyenin temmuz ayı etkinliklerinden faydalandık bol bol...
Gürcistan, Meksika halk danslarıyla ilk akşamımız şenlendi. Eşim Çerkez olması sebebiyle Gürcistanlı çocukların gösterisi karşısında oldukça keyifli vakit geçirdi:)

Bense bu güzel Meksikalı kadınların danslarına bayıldım.

Amasra'ya kadar gidip tekne turu yapmadan dönmek olmaz.Aşağı yukarı 45 dakika süren bir tekne turu ile Karadeniz sularında olmanın keyfi kişi başı 6 lira.İtiraf ediyorum zaman zaman dalgaların tekneleri bir o tarafa bir bu tarafa sallaması sebebiyle bir hayli korktum.Sonra tam alışmıştım ki tur bitti:)

Bu kolajın sol alt bölümündeki plaj bozköy plajı....Bozköy plajında görülen kayaların ardında doğal küçük bir akvaryumu andıran ulaşımı zor yüzmesi nefis bir alan bulunuyor.Üç tane kayanın çevrelediği bu alan plajın uzağında kaldığı için gözlerden uzak, rahat bir şekilde yüzmek isteyen bayanların gitmesini tavsiye edebilirim.Buraya ya yüzerek ulaşabiliyorsunuz ki yüzmek o kadar kolay değil....Veya kayıkların hemen ardında bulunan küçük tepeyi aşarak ulaşabiliyorsunuz.Kayaların arasından dar bir geçit bulunuyor.Dizinize kadar suyun içerisinden yürüyerek bu dar geçiti geçebiliyorsunuz.Bu geçiti başta benim gibi bilmeyenler daha tehlikeli olan kayaları tırmanarak inmeye çalışabilir:))İşte bu esnada kayalıkların ayağınızı kesme ihtimali yüksek:)) Normalde tertemiz olan bu bölüm yakın civardan geçen tekneler sebebiyle yer yer kirlenebiliyor ama sonra yeniden temizleniyor....
Şehirden ayrılma vakti gelmeye başlayınca Amasra sokaklarında gezmeye başladım.Fenerin olduğu tepelere kadar çıkıp gezdim.Sokakları tarih kokuyor...Eski ve modern yapılar iç içe geçmiş durumda....
Gelelim yemeklere....
Bir iki farklı restoranda karadeniz pidesi tatma şansımız oldu ve bizim ahali çok fazla beğenmedi.Bir başka restoranda balık masaya gelip ahali tadına baktığı anda hepsi aynı anda "senin yaptığın balıklar yanında bunlar tatsız tuzsuz kalır" dediler.Balıkta geçer not almadı bizden ki zaten benim balıkla da aram çok yoktur yorumda bulunmuyorum:)Amasra'nın en meşhur yiyeceği salatası....Çok bir beklenti içerisinde bulunmamanızı öneririm.Amasra salatasını farklı kılan süslemesi ve sosu...fiyat olarakta bana pahalı geldi.Bunun sebebi belkide bizim buradaki salatala tabaklarıyla kıyaslama yapmamdır..Her gün et ve balık yemek istemeyenler için sulu yemeklerinde olduğu restoranlar var. Bu restoranlardan birinde gördüğüm ot dikkatimi çekti tatmak istedim. Ispıt ismi verilen ıspanak gibi kavurarak hazırlanan bir yiyecek...Yememekle çok bir şey kaybetmeyeceğimi düşündüğüm bir tattı...
Günbatımının seyredildiği bölümde yer alan restoranların genel görüntüsü böyle..Ben alkollü diye bize tavsiye edilen canlı balık restorana gitmemiş alkolsüz olduğunu düşündüğüm başka bir restoran seçmiştim.Maalesef sahil şeridinde alkolsüz mekan bulmak neredeyse imkansız....Alkolsüz mekan arayışı içerisinde değilseniz canlı balık restoranını öneririm...

Tatlı olarak ballı yoğurdu meşhurmuş.Ben beğendim....

Çekiciler çarşısı günümüzde çin pazarına dönüşmüş olsa da hala el yapımı kıymetli ürünler bulmak mümkün.Hediyelik eşya almak için uğranması gereken bir sokak....
Bu fotoğrafların hikayesi biraz komik....Her gezi öncesi yaptığım gibi Amasra'ya gitmeden de araştırma yaptım.Araştırmalarım gidip görülmesi gereken yerler listeme Gürcüoluk mağarasını da eklememi sağladı. Ahali ile bir sabah kahvaltı sonrası düştük yollara.Sora sora bağdat bulunur misali gördüğümüz insanlara gürcüoluk mağarasına nasıl ulaşacağımızı sorduk.İki şekilde ulaşılıyormuş.Bize önerilen köyü bulmak bile oldukça fazla vaktimizi aldı.Köy içinde oturan teyze ve amcalara mağaraya nasıl ulaşacağımızı sorduğumuzda teyzelerimizden biri öyle bir güldü ki küçük kıyamet filmini hatırladık hep birlikte...Amcaların tarifi üzerine yolumuza devam ettik.En sonunda yol bitti mağara tabelası görünüyor ama ortada mağara yok!!!! Patika yollardan ulaşılıyor diye duymuştum patikaya benzeyen bütün yolları denedik ama mağaraya ulaşamadık.
Ben hırslandım illa mağarayı bulacağım, dedim ahali isyan çıkardı onları yukarıda görülen düzlükte bırakıp ben in ve cinlerin top oynadığı, kuş uçmaz kervan geçmez yollarda yürümeye başladım.En sonunda ahali avaz avaz "geri dööööönnn!!!" diye bağırmaya başlayınca mağaraya ulaşmayı rüyalarıma saklayıp paşa paşa geri döndüm:) 
Mağarayı bulamadık ama bolca böğürtlen toplayıp yedim:) bu olaydan sonra kene denen tehlikeli varlığı hatırlayıp deli cesaretinde bulunduğum için kendime hayret ettim ve ahali duymasın fena halde bir şey olur diye de korktum:)
Dört günlük keyifli anlarla geçen Amasra tatilimizi sonlandırıp eve dönüş yoluna geçtiğimizde nasıl olsa yolumuzun üzerinde birde Acarlar langozuna uğrayalım dedik....Acarlar langozu Adapazarı'nda bulunuyor bilgisinden yola çıkıp şehir merkezine yakın bir yerdir diye düşünme hatasına düştük:))) Langoz Adapazarı merkezden yaklaşık 60 km uzaklıkta olduğunu öğrendiğimizde yolu yarılamıştık bile.O yorgunluğun üzerine langoz hiç gitmezmiş sonradan öğrendik:)

Acarlar langozu güzel... güzel de o kadar yolu şahsen ben gitmezdim yanıbaşımda Atatürk arboretumu varken:)Nilüferler arasında bisiklet keyfi güzeldi ama çocuklar yorgun olduğundan dolayı çok keyfini alamadılar.Şansızlığımızdan birde nilüfer çiçekleri henüz açmadığı için langoz macerası hayal kırıklığı ile sonlandı bizim için.

Makine ayarlarında düzeltemediğim bir sorundan dolayı bu gezimde fotoğraf çekmek resmen işkence oldu bana.5 günde bir hafıza kartını bile dolduramadan döndüm.İçlerinde içime sinen sadece bu fotoğraflar oldu. Diğerlerinin hepsi çöpe gidecek türden:))

Bayram da günü birlik gitmeyi düşündüğümüz yerler var bakalım nasip....


12 Ağustos 2012 Pazar

Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da

Dün gece evden çıktım soluğu Eyüp'te aldım.
Fotoğraf grubundan arkadaşlarımla buluşup sahur yaptıktan sonra kısa bir feshane ziyareti yapıp arkadaşlarımdan ayrıldım.Niyetim başka bir arkadaşla buluşmaktı fakat mümkün olmadı kalabalıktan.
Mavi saatte kız kulesi çekme hayaliyle Eyüp'ten ayrılmak istediğimde otoparktan çıkmak için neredeyse 40 dakika zaman kaybedince birde bunun üzerinde E-5 bağlantı yolu trafiğe kapalı olunca biranda hiç bilmediğim Eyüp'ün arka daracık sokaklarında buldum kendimi.Sokaklar ıssız, dar ve bunlar yetmez gibi yağmur yapıyor evlere şenlik bir durumdu:)

 Sokaklar arasındaki yol bulma maceram çok şükür sağ salim sona erdi....Mavi saati kaçırmış olsam da yinede vazgeçmedim Üsküdar'a indim.İyi ki vazgeçmemişim, dedirten bir manzara beni bekliyordu.
 Yansıma en sevdiğim çalışmalardan fakat bu aralar çok fazla yansıma fotoğrafı görünce vazgeçiyorum bir daha çekmeyeceğim diyorum ama yerdeki küçük bir su birikintisi görür görmez kendimi kontrol edemiyorum basıyorum deklanşöre:)


Gel de sevme bu şehri
Gel de mest olma bu güzel manzara karşısında:)

İki gecedir sabahladığım için uykusuzdum....bugün öğleden sonra bardaktan boşalırmışcasına yağan yağmurla uyandım...Bu yağmurlu hava nasıl iyi geldi bana anlatamam:)
Gitme yağmur, sen hep böyle yağmaya, ruhuma şifa olmaya devam et demekten kendimi alamıyorum:)