24 Şubat 2012 Cuma

Başarılı Bulunan Fotoğraflarım

Fotoğraflarımı sadece bir web sitesinde paylaşıyorum.Bu siteyi sevmeme sebepse diğer sitelerde olduğu gibi günün başarılı fotoğraflarını üyeler değil editörlerin seçmesi.
Her yerde olduğu gibi bu tür toplulukların olduğu yerlerde de gruplaşmalar var maalesef.
Ben sevmiyorum böyle şeyleri.
En yakın arkadaşım dahi yeri geldiğinde en acımasız eleştirilerime maruz kalabilir.
Bunu belki genele açık yerlerde yapmam ama mutlaka yaparım:)
Bana göre arkadaşlık, dostluk karşındakini olduğu gibi kabullenirken gördüğün yanlışları da uygun bir dil ile söyleyebilmektir.
Ama biz pohpohlanmak mı istiyoruz yoksa öyle bir beklenti içinde olduğumuz mu düşünülüyor bilmiyorum bazen yapılan işi gereksiz övgülerle yere göğe sığdıramıyoruz.
İşte fotoiz sitesinde engellenmiş görünüyor.
İşin ustası editörler günün ilk beş fotoğrafı ve ana sayfa fotoğraflarını eş,dost, gruplaşma sebebiyle anlamsız yüksek puan alan fotoğrafları değilde teknik açıdan iyi olanları kendileri seçiyorlar.
Bazen bak bu çok iyi dediğim bir fotoğrafıma bakıyorum editörler selam bile vermemiş:)
İnceliyorum... acaba neden başarılı bulunmadı? diye sorguluyorum.
Daha iyisini nasıl yapabilirim bu sorgulamalar sonucu görebiliyorum.
Yanlış anlaşılmasın beğenilmek gibi bir hırsım yok
Beğenilmek, bir işi doğru veya yanlış yaptığımı bana gösterdiği için hoşuma gidiyor.
İyiye giden yolda basamak olarak görüyorum.
Bu sebeple paylaşıyorum ve paylaştıklarım başarılı bulunduğunda seviniyorum.

Bu paylaşımım da fotoiz de başarılı bulunan fotoğraflarımdan hatırladıklarımı sizle paylaşmayı istedim.

Bu fotoğrafım günün ilk beşinde 4. seçilmiş. Ben nasıl sevindim anlatamam:) Çünkü ben çok sevmiştim bu fotoğrafımı.Komik bir hikayesi vardı.Dokusu güzeldi vs... sevmem için bir çok şeye sahipti.Editörlerin de beğenmiş olması beni mutlu etti.

 Diğer fotoğraflarımın hangi gün ana sayfaya seçildiğini hatırlamıyorum.Sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıp yeni fotoğraflar avlamanın peşine düşüyorum:)









23 Şubat 2012 Perşembe

Blogger Dünyasında Ki İlk Buluşmam:)

Daha öncede bahsetmiştim internetten bir çok arkadaşımla tanıştığımı....
Blog dünyasından ilk kez Zeliha ile telefonda görüştüm hediye vesilesiyle. Çok hoş sohbet, samimi, cana yakın biri olduğu sesinden hissediliyor.

En güzel zenginliğin hayatımızdaki insanlar olduğunu düşünüyorum.
Bu sebeple tanıdığım her insan değerli benim için.

Geçen hafta Cumartesi güneşli ama buz gibi soğuk bir İstanbul günü Havva ile tanışmak nasip oldu.
İlk blog yazmaya başladığım günden beri kendisini takip ediyorum.
Uzun zamandır tanıdığım arkadaşlarımdan biri gibiydi kendisi.
Havva'nın fotoğrafını her gördüğümde Kayseri'de yaşayan kuzenimi hatırlıyordum.
Kuzenimin gençlik yıllarındaki haline çok benziyordu:)
Anne tarafımdan biraz Kayserili olmamın da etkisi vardı galiba:)

İlk kez yüzyüze görüştüğünüz birine karşı duyduğunuz yakınlık, onu yıllardır tanıyor hissi tarifi zor bir duygu benim için.
Belkide en güzeli hiç yanyana gelmeden gönülden bir bağ kurmak...
Havva'yı iskeleden gelirken gördüğümde hissettiğim şeyler böyleydi.
Fotoğraflarında görüldüğünden daha güler yüzlü arkadaşım:)Görülmek istediği gibi değilde olduğu gibi sizi karşılayan insanlar vardır ya, Havva onlardan biri...Çok doğal, gözlerinin içi gülen sıcacık bir insan.

Akşam uçağa yetişmesi gerekiyor diye zamanlarını çalmak istemedim.İlk gittiğimiz mekanın bahçesi tadilatta olduğundan üst taraftaki belediyenin tesisine gidip buz gibi havada dışarıda oturup sohbet eşliğinde çaylarımızı içtik:)

Daha sonra Çamlıca'ya çıktık. Yer bulmak imkansızdı.Biraz karlı Çamlıca tepesinden İstanbul'u seyrettik sonra yer bulup saleplerimizi sohbet eşliğinde yudumladık:)

Biliyorum hava soğuktu ve güzel arkadaşım üşüdü biraz:)

Karşıya geçerken çektiği bu martılara bayıldım:)

Sevgili arkadaşım, senin gibi güzel yürekli bir insanla tanışmış olmaktan dolayı çok mutlu oldum. Daim olması dileğiyle:)

Mim ve Cevapları

Sevgili Sevda beni mimlemiş....Tanımak istediği arkadaşları arasında olmaktan mutlu oldum:)

Hemen soruları cevaplamaya başlıyorum....

1-EN SEVDİĞİN ŞEYLER NELERDİR? NELERDEN HOŞLANIRSIN?

Şehri İstanbul'u seyreylemek, yalnız başıma sokak aralarında kaybolmak, yüksek sesle arabada-evde müzik dinlemek, yazmak, araştırmak en sevdiğim şeylerin başında gelir.
İlk sırada her zaman FOTOĞRAF geliyor:)

2-BİLGİSAYARDA VAKTİNİ NELER YAPARAK GEÇİRİRSİN?

Günlük tutuyorum.Beni rahatsız eden duygularımı, mutlu olduğum anları uzun uzun bu günlüğe yazıyorum.Yazdıklarımı içimi dışımı en ince ayrıntısına kadar bilen Banu ve Melike ile paylaşırım çoğu zaman.Vaktimin çoğunu alan bir davranış ama bu, terapi gibi.... Fotoğraf düzenler, fotoğraf sitelerinde diğer arkadaşların çektiklerini incelerim.
Nette olduğum zamanlarda ne yaparsam yapayım değişmeyen tek şey internet üzerinden müzik dinlerim...

3-EN SEVDİĞİN FİLMLER NELERDİR VEYA İZLEDİĞİN VE HAFIZANDA KALAN  VEYA KESİNLİKLE İZLEYİN DEDİĞİNİZ?

Bu soruyu bayağı düşündüm:)
Hafızamda kalan hiç bir film yok..
İzliyorum ve unutuyorum genelde:)
Çocukluğumda Ediz Hun hayranıydım:) Saatlerce televizyonun başından hiç kalkmadan onu izleyebilirdim.
Bu kadar sevmeme rağmen sorsanız tek bir filmini söyleyemem:)

4-ŞU SIRALAR ALMAK İSTEDİĞİNİZ ŞEYLERİN LİSTESİNİ YAPARSANIZ BUNLAR NELER OLUR?

SB900 flaş

Bütün yüreğimle istediğim tek şey bu flaş.
Telefonum bozuldu yenilenmesi gerek ama zorunlu olmasına rağmen yeni bir  telefon almak içimden gelmiyor:)

5-ŞU SIRALAR EN ÇOK DİNLEDİĞİNİZ ŞARKILAR? 3 TANE

Nilüfer; ta uzak yollardan
Zeki Müren; bir resim bir mektup
Nurettin Rençber; söyle sunam

Galiba benimde başka arkadaşları mimlemem gerekiyor:)

paylaşımlarını zevkle takip ettiğim bir çok arkadaşımı daha yakından tanımayı isterim.Ama bilirim ki bu sorularla tanımak pek mümkün değil:)
Yinede kurala uyup arkadaşlarımı mimliyorum


http://hikayelerdirgeriyekalan.blogspot.com/
http://icimizeyolculuk.blogspot.com/
http://bluemorsytle.blogspot.com
http://nurayilbars.blogspot.com

20 Şubat 2012 Pazartesi

Yeniden Martı ve Damlalar

Fotoğraf kursunda hocamız bir proje üzerinde çalışmamızın iyi olacağını söylediğinde ben martı ve damla fotoğrafları üzerinde çalışmaya karar vermiştim.
Ama 8 aylık kurs süresince ben, hemen hemen her derste martı fotoğrafı götürünce hocama gına gelmiş "yine mi martı?" der olmuştu:))
Yalnız hocam böyle söylese iyi hayatımdaki herkes "yine mi?" diyordu.
Uzun zamandır martı çekmiyordum.Daha doğrusu çekemiyordum.
Bugünlerde sık sık karşıya vapur ile geçtiğim için yeniden martı fotoğraflarına güzel bir dönüş yaptım:)
Fotoğraflarımı zaman zaman paylaştığım fotoğraf sitesinde son çektiğim martı fotoğrafı günün başarılı fotoğrafları arasında yer aldı.
 Bu fotoğrafta martının sağ tarafında ışık patlamış olsa da sevdim ben....


Bu fotoğrafın ışığını hocam çok beğenmiş. Işık iyi fotoğrafçı kötü mü, diyorsunuz hocam? diye takıldım:) Hocam, çekenin  de iyi çektiğini söyledi:)

 Bugün İngiltere'den gelen arkadaşımla buluşmak için karşıya geçmiştim.
Kuru kahveci Mehmet efendinin sokağında buluştuk.
Pasta malzemeleri satan dükkanlara girip çıktık bir şeyler aldık.
Sonra aynı sokaktaki tatlıcıya girip tatlımızı yedik, çaylarımızı içtik sohbet eşliğinde...
 Tatlıcıdan çıktığımızda akşam ezanı okunmak üzereydi.Arkadaşımın kızının bir kaç fotoğrafını çektim... Tripotsuz o saatte ancak bu kadarı geldi elimden.
Ece'nin ışığı çok iyi.
Bir gün yeniden çalışırız inşallah.
Arkadaşımla yazın geldiklerinde daha uzun vakit geçirmeye karar vererek bir kaç kez sarılıp ayrıldık..



Akşam eve geldikten sonrada fotoğraf çekmeye devam ettim.
Martılar gibi yine yeniden damlalar:))
Çok iyi olmadılar...
Yinede verdiğim emeğe hürmeten sizlerle paylaşmak istedim:)

17 Şubat 2012 Cuma

Fetih 1453

Dün akşam 23:30 seansına zorla yer bulabildim.
Ailece izlemeye gittik.
Her zaman geç başlayan film bu sefer tam vaktinde başlamış:)
Bir kaç dakika gecikmeli filme yetiştik.

Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim...mutlaka gidip izleyin...

Tarih filmlerinde Türk sineması için milat kabul edilebilecek kadar başarılı bir film.
Oyuncuların performansları gayet başarılıydı ( ufak tefek göze batan sahneler olsa da)
Dövüş sahneleri, müzikler çok iyiydi.
Getirilen tekbirler insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor.
Bazı sahneler gözlerinizin dolmasına sebep olacak kadar duygusal.
Hasan'ın aşkı filme çok iyi yerleştirilmiş .
Bu aşk filme farklı bir renk katmış ama benim için o aşk olmasa da olurdu.
Sanki burada seyirci düşünülerek aşk sahneleri filme dahil edilmiş gibi geldi.
Fetih sırasında ölen askerler defnedilirken İstiklal marşımızı hatırladım.

Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.....


Eksikleri elbette var.
Ama bir düşünün Türk sinemasının bir zamanlar hali neydi, şimdi nerelere kadar geldi...
Kat edilecek daha çok yol olduğu bir gerçek
Ama şuan gelinen yerde küçümsenemeyecek kadar iyi bir yer..

Bu filmden sonra Dünyanın İlk Günü adlı kitabı mutlaka okuyun.
Bu kitapta Fatih Sultan Mehmet'e bir kez daha hayran kalacaksınız.
Fatih Sultan ve fetih çok detaylı bir şekilde anlatılmış.
Belkide benim filmde eksiklik hissetmem bu kitaptan sonra böyle bir filmi izlemiş olmamdır.

Seyircilere değinmeden geçemeyeceğim.
Sinema izleme kültürünü bazı insanlara ders olarak vermeliler.
Arka sıramızda oturan kalabalık grup film keyfimi resmen mahvettiler.
Arkamda koltuğa yayılarak oturan şahıs uzun bir süre benim koltuğa ayakları ile vurarak rahatsız etti.
En sonunda dayanamadım dönüp baktım, bir daha yapmadı. Benim veledin arkasında ki diğer şahısta çocuğun koltuğuna ayaklarını uzatmış.
Bunlar yetmiyor gibi film arasında ön koltuktaki arkadaşları geldiler yüksek sesle film sahneleriyle dalga geçerek uzun bir sohbete girdiler.
Ya sabır! Ya sabır! diye diye kendimi zor tuttum.
Birde kendilerini çok iyi sinema izleyicisi olarak görmezler mi!
Ne acı bir durum....
Atalarımıza bakıyorum birde bize
Kemikleri sızlıyordur....

16 Şubat 2012 Perşembe

Tüketici Hakları



Dün akşam eve dönerken "girilmez" tabelasına aldırmayıp ters yöne giren polis aracına selektör yaptım.
Araç içindeki polisler bana çok kötü baktı bende tebessümle karşılık verdim ama benim tebessüm kinayeli bir tebessümdü:)
Gıcık oldular...
Yanımdaki arkadaş trafiğin beni bu hallere koyduğunu söyledi.
Aslında trafik falan değil haksızlık karşısında susamıyorum.
Eğer haklı olduğuma inanıyorsam asla geri adım atmıyorum sonuna kadar gidiyorum...

Yıllar önce çocukların odasını yenilerken mahallemizdeki bir mobilyacıdan genç takımı aldık.
Mobilya eve geldiğinde dolabın kapağında ve içinde çizikler olduğunu fark edince firmayı aradım durumu izah ettim.
Geldi baktılar "tamam, değiştirelim" dediler.
Bayram öncesiydi çok yoğunuz bayram sonrasına kalsın iyi bir şey yapalım, dediler.
Olur, dedim beklemeye başladım.
Ramazan bayramı öncesi bu olay oldu ve bizim dolap onca aramama rağmen kurban bayramı öncesinde gelip evden alındı.
Yenisi yapacaklarını söylemişlerdi.
Birkaç gün sonra gelen dolap giden dolabın aynısıydı.
Ve sanki insanla dalga geçer gibi yeni getirilen dolabın arkası komple çizik içindeydi.
Acayip sinirlendim.
Firmayı aradım kavga ettik.
Firmaya ya gelin bu ürünü alın ya da ben getirir kapınıza koyarım dedim
Getirmenize gerek yok buyrun siz kapınızda yakın dediler.
Benim öfke tavan yaptı.
Soluğu tüketici mahkemesinde aldım.
Bilir kişi atadılar.
Bilir kişi gelip beni evden alın gelip inceleyim, dedi
Eşim ihmalkarlık etti gidip almadı, öylece kaldı dolap...
Çocukların odasına her girdiğimde sinir oluyordum.
Sonra tüketici mahkemesinden yeni bir haber geldi.
Farklı bir bilir kişi atamışlar.
Bilir kişi geldi, inceledi, olanları olduğu gibi paylaştım,
Bilir kişi tutanak tuttu, gitti.
Aradan bir ay geçti ses seda çıkmadı bizi haksız buldular diye düşünmeye başladım.
Bir gün kapı çaldı.Gelen aynı firmadan bir yetkiliydi.
Firma el değiştirmiş, müşteri memnuniyetleri öncelikleriymiş.Dosyalar arasında bizim sorunun çözülmediğini görmüşler, ürünü almaya yenisini yapıp teslim etmeye karar vermişler.
Tamam.Firma el değiştirmişse sizle benim bir sorunum yok ki?
Şahısa ait mahkemeye başvurduğum için benim sorunum o adamla.
Ayrıca bilir kişi geldi gitti, sonuç mutlaka gelecektir.
Ben haksız bulunursam kimseden bir şey talep etmem, kul hakkına girer, dedim
Ama yok ben haklı bulunursam hiç affetmem bana o lafları söyleyen adamdan kuruşuna kadar alırım, dedim.
Gelen yetkiliyi gönderdim:)
Firmadan gelen olmasa ben haksız bulunduğumu düşünmeye devam edeceğim...
Onlar gelince tüketici mahkemesini aradım.
Veee bilir kişi beni haklı bulmuş:)
Mahkeme 2 yıl içinde sonuçlandığı için ödediğim parayı ve faizi ile bana geri ödemeleri yönünde karar çıkmış ve bu karar firmaya posta ile ulaştırılmış.
Tüketici mahkemesinde ki görevli bugüne kadar ödeme yapılmadığı için git icra mahkemesine başvur, dedi
Gittim.Başvurdum.
Firma karşı dava açmış icraya verdim diye:)))
Hemen bir avukat tutmak istedim.
Girdiğim hukuk bürosundaki avukatın olumsuz davranışından dolayı sinir oldum avukata gerek yok dedim.
Mahkeme günü çıktım yargıcın karşısına.
O heyecan ve sinirle neler anlattım hiç hatırlamıyorum.
Ama eşim beni dinlerken çok gülmüş:)
Karşı tarafın avukatı savunmasını yaptı
Hakim kararı okudu.
Tonton hakim amcam bana döndü "kızım uğraşma bu adamlarla daha fazla" dedi
Karşı tarafın avukatı karar karşısında şoka girdi "nasıl yani!?" diye sordu hakime.
Mahkeme de beni haklı buldu ve paramın iadesine karar verildi.
Paramı almak için firmaya gittiğimde firma sahibi ikinci bir şok yaşadı (benim kavgam oğluyla)
Bunca yıllık ticaret hayatının içindeyim ilk kez başıma böyle bir olay geliyor hemde çocuk yaştaki biri bana bu dersi veriyor, dedi:))
Minyon tipli olduğumdan amca beni çocuk görmüş:)
Bu firma bir çok kişinin canını yakmıştı.
Kimse uğraşmadı.Alışmışlardı özensiz işlerle çok paralar almaya.
Bu yenilgi onlara fena dokundu.
Bu olaydan bir iki yıl geçmeden firma tamamen kapandı:)

Daha öncede buzdolabı yüzünden tüketici mahkemesine başvurmuştum.
Tüketici olarak aynı sorun bir üründe 3 kez tekrarlanıyorsa müşterinin talebi doğrultusunda firma hareket etmek zorunda.
Oldukça yüklü bir para ödeyerek aldığımız buzdolabı küçük bir buton sorunu yüzünden dondurucuda çözülmeye sebep olup 3 kez bütün yiyeceklerin bozulmasına sebep olunca değişim talep ettim firma kabul etmedi.Tüketici mahkemesi ile tebligat çekilince geldiler ürünü değiştiler.
Gelen görevlilerden biri "küçücük bir buton abi tamir etseydik" dedi eşime ama kabul etmedik.
O küçücük buton dedikleri kocaman sorunlara sebep oldu.

Geçen yılda eşime aldığım bir kıyafette yanlışlık yapmışlar fazla para almışlar.
Daha doğrusu bütün ürünler indirimli diye yazmışlar.Arada bir kaç ürün indirim dışıymış.
Eşime olmadı.Başka bir ürünle değişmek için ertesi gün mağazaya gittiğimde değişim yapamayacaklarını, söylediler.
Sebebi de benim aldığım ürün indirimsiz olduğu için sezonu beklemeliymişim....
Oldu! başka bir emriniz var mı?
Yarım saat yetkililerle tartıştık.
Kasanın arkasına firma kendi şartlarını asmış,
O şartların içinde böyle bir şey yer almıyor.
O zaman siz bu ürünü almak zorundasınız, dedim.
Onlar almayacağını söylemekte,
bense tüketici olarak hakkım olanı istemekte ısrar ettim
Mağaza sahibi ile görüşmek istediğimi söyledim
Ürünü aldılar paramı da iade ettiler:)

Normalde çok sessiz, sakin, sabırlı bir insanım.
Ama söz konusu hak olduğunda verdiğim tepkilerde ben bile kendimi tanıyamıyorum.
Yıllardır tüketicilerin hakkı çiğnendi.
Şimdi hakkımızı arıyoruz sonuna kadar, kötü mü:)

Firmaların en sevmediği müşteri tipiyim vallahi:)
Kendim yetmiyor gibi çevremdekileri de yoldan çıkarıyorum.
Geçenlerde görümcem ayakkabı almış, olmamış.
Yazık! ne yapayım böyle kullanacağım diyordu
Al ayakkabını git firmaya, tüketici olarak 15 gün geçmeden iade etme hakkın olduğunu söyle ürünü ister iade et ister başka bir ürünle değiştir, dedim.
Gitti iade etti:)
Şimdi dua ediyor "sen olmasan o ayakkabı kalmıştı bana" diyor:)

Başınızı ağrıttım affola:)

15 Şubat 2012 Çarşamba

Reflektör (Aydınlatıcı)

Bugün reflektörden bahsedeceğim.

Reflektör ışığın istediğimiz yere düşmediği durumlarda kullanılır.

Aşağıdaki fincanları aynı koşullarda çektim.
Tek fark birini çekerken reflektör kullanmış olmam...
Sol fincana reflektör yardımı ile ışığı yansıttım.
Sağdaki fincanı ise reflektörsüz çektim.
Farkı incelerseniz göreceksiniz.


Bunu bir portre çekimine uyguladığınızı hayal edin...
Eğer reflektörsüz bu çekim yapılsaydı modelin yüzü karanlıkta kalacaktı.
Sonuç, göze hiçte hoş gelmeyen bir fotoğraf karesiyle karşılaşmak olurdu:)
Ucuz ama bazı durumlarda hayat kurtaran bu mucize alet çok pahalı bir şey değil.
Hatta bir çok arkadaşımız kendi reflektörünü kendisi yapmıştır bir zamanlar:)
İstediğiniz ölçüde bir kartonu alıyorsunuz,
Mutfaklarda kullandığımız folyo ile kaplıyorsunuz hepsi bu.
Yemek fotoğraflarınızda başta olmak üzere bir çok çekimde ışığı yansıtmak için kullanacağız el yapımı bir reflektöre sahip olabilirsiniz:)

Bugün çok mutluyum.
Ne zamandır istediğim 50mm objektife dün akşam sahip oldum elhamdulillah:)

70-300mm sigma (tele objektif) ,
11-16 mm tokina (geniş açı),
24-85 mm, bir kaç işi aynı anda yapmama olanak veren en sık kullandığım objektife
şimdi 50mm objektifi de dahil etmeyi Mevla nasip eyledi:)
İnşallah bu objektifin hakkını verecek güzel işler yapmak nasip olur...

Fotoğrafa dair paylaşımda bulunmaya devam edeceğim.

14 Şubat 2012 Salı

Bazlama, İncir Reçeli

Bir firmadan gelmesi gereken önemli bir e-maili beklerken bu fotoğrafın hikayesini yazarak zamanı değerlendireyim dedim...

Benim veletlerin en sevdiği yiyeceklerden biridir, bazlama.

Çocukluğumda bütün komşular toparlanır imece usulu ekmekler yapadı.
Tandır üzerine konan saç üzerinde yufkalar pişirilirdi.
Biz çocuklar, gençlerde oklavaya sarılan yufkaları tandır başındaki "pişirici" dedikleri ablaya taşıma görevini üstlenirdik.
Ekmek yapımının sonunda mis gibi çay demlenir tereyağıyla yağlanan bazlamalar yapılır ekmek tahtalarının üzerinde çay eşliğinde bazlamalar yenirdi.
Bir ilavede bulunayım,
Birde peynir ve yeşil soğan ile bir iç harç yapılır, bazlamalar yağlanmadan bu harç içerisine konup sıkarak dürüm yapılırdı.
Bunun adına, sıkma deriz....
Hala odun ateşinin üzerinde saçta yufka ekmekler yapılır.
Memleketten gelen gidenle annemler bana göndermeye devam ederler:)

Fotoğraftaki bir diğer şeyde incir reçeli.
Bizim oranın incir reçeli fotoğrafta görüldüğü gibi yapılıyor.
Kuru incirler şeker ve su ile kaynatılarak reçel elde ediliyor.
İncir reçelini yerken bol cevizle süslediğinizde tadı nefis oluyor.
Eşimin en sevdiği tatlıdır.
Bende severim ama onun kadar değil...
Yine tatlı krizleri içindeyim bugünlerde.
Baktım evdeki tek tatlı incir reçeli, ceviz varsın olmasın fıstık ile yenir, dedim ama yok ceviz bir başka lezzet katıyor...

İşini ağırdan alan firmalara gıcık oluyorum.
Hala beklediğim e-mail gelmiş değil.
Onay vermem gereken bir e-mail olmasa ne zaman gelirse gelsin dert değil.
Ancak onay vereceğim ki biran önce talepte bulunduğum ürünü hazırlasınlar.
Bazen ne kadar uğraşırsan uğraş iş olacağına varır, derdi annem
Haklı....

Her Şey Ekmek Kavgası İçin....

Makinemin sensörü kirlenmişti temizlenmesi için servise götürmem gerekiyordu.
Aslında 2-3 aydır yapılması gereken bir işlemdi fakat ben tembellik denen illetin elinden erteleye erteleye ancak dün götürebildim:)
Griye boyalı, hafif yağmurlu bir İstanbul günü uzun bir aradan sonra yeniden yollara düştüm.
Treni kaçırmamak için zamanla yarıştım.
Böyle koşturmayalı bir hayli zaman olmuş,
Ben istasyona ulaştıktan 2 dakika sonra tren geldi.
Yakalamak veya kaçırmak hepsi 2 dakikalık bir zaman farkı...

Haydarpaşa'ya ulaştığımda fotoğraf çekmeye başladım.
Kaptırmışım kendimi... vapuru kaçırmamam gerektiğini unutmuşum
Garın merdivenlerine ulaştığımda vapur iskeleden hareket ediyordu.
2 dakika yaa!!! 2 dakika erken çıksam kaçmayacaktı, diye giden vapurun ardından kendime kızdım:)
Giden gitti...Vardır bir hayır, demekten başka kalanın yapacağı bir şey kalmadı...
Daha fazla üzülmek yerine içinde bulunduğum zamanın tadını çıkarmak istedim.
Güvercin ve serçeleri seyrettim önce
Sonra denizin kokusunu çektim içime doyasıya...
Banu'yu aradım biraz muhabbet ettik.
Denizin kokusunu, bu havayı özlemişim Banu, bu kaçış bana çok iyi geldi... diye özlemimi anlattım:)

Bir sonraki vapur geldiğinde herkes sıcak bir köşeye oturmak için kapalı mekanlara akın ederken ben yine en uç kısıma gittim.
Boğazın insanın içini donduran soğuğuna katlanmamın tek sebebi, martılar....
 Şanslıydım....Martılara simit atan bir genç sayesinde çok iyi kareler yakaladım:)

Soldaki martı kanadının ucuna kadar gelmiş bir nimeti kaçırıyor.Nimet bir başkasına nasip oluyor...
Tıpkı bizler gibi onların hayatı da...


Bazen gelip geçeni durup seyretmek gerekiyor
Gelip geçenlerin kimi yüzümüzde tebessüm oluşturacak
Kimi hüzünler...
Hepsi bir şeyler katacak bize.
Bizden bir şeyler de alacak elbet.
 Ekmeğinin, rızkının peşinde bir insanoğlu. Nefes aldıkça mermer tozları doluyor ciğerlerine.Çalışmaktan bu havayı solumaktan başka yapacak bir şeyi yok...




 Sultanahmet delik deşik olmuş.Her yerde hummalı bir çalışma görmek mümkün.Yığılmış taşlar, iş makineleri güzelim sokakları geçici bir süreliğine çirkinleştirmiş.
Yakın bir zamanda bitip yine o eski güzel günlerine dönmesini diliyorum
Uzun bir aradan sonra sevdiğim sokaklarda tek başıma yürümek, gördüklerimden kendime bir pay çıkarmak, soğuk havaya rağmen çok güzeldi.
Akşam eve döndüğümde yatsı ezanı okunuyordu...
Bir kez daha anladım ki fotoğraf evde oturularak avlanmıyor:)

Uzun zamandır bir proje üzerinde çalışmak için konu seçmeye çalışıyordum.
Dün nihayet kararımı verdim.
Uzun soluklu bir proje olacak.
Bir kaç arkadaşımın yardımıyla iyi işler çıkacak inşallah:)
Proje tamamlandıktan sonra sergi açmayı düşünüyorum.
Tabi çektiklerimin sergi açacak kadar iyi olduklarına hocalarım ve ben inanırsak:)

12 Şubat 2012 Pazar

Bu Akşam Çok Güzeldin İSTANBUL....

Gece fotoğrafları çekmek için en ideal zaman mavi saattir.
Mavi saat gün doğmadan ve gün battıktan hemen sonraki zaman dilimidir.
Gece fotoğraflarında genellikle en başarılı kareler bu saatte çekilenlerdir.
Çok kısa bir zaman dilimi olması sebebiyle akşam yemeklerinden, sabah uykusundan fedakarlık etmeyi göze almak gerekiyor:)
Bu fotoğrafı geçen hafta çekmiştim.Mavi saate denk geldi.Bu fotoğrafa herhangi bir müdahalede bulunmadım.

 Bu fotoğrafları da bu akşam çektim.
Aslında niyetim mavi saatte çekmekti.
Maalesef alınması gereken zorunlu ihtiyaçlar sebebiyle 15-20 dakikalık AVM girip çıkmamız mavi saati kaçırmama neden oldu.
 Bu fotoğrafı zoom in out tekniği ile çektim.
Focusladıktan sonra çekim sırasında objektifi çeviriyorsunuz hepsi bu....
Tabi bunun için düşük enstantane kullanmak gerekiyor.
Bu şehir her haliyle bir başka güzel.

10 Şubat 2012 Cuma

Ben ve İnternet Arkadaşlarım

Bu hafta Zeliha arkadaşımızla ilk kez telefonla görüştük:) Bizim konuşmamıza şahit olan Melike yine kıskançlık yaptı...İlk görüşmeye göre çok fazla samimiymişiz:)

Benim internet yolculuğumdan Zeliha'ya çok kısa bahsedince bu konuda yazmak istedim.

2003 yılında bir yakınımın çocuğunun hastalığı hakkında bilgi araştırırken yolum bir siteye düşmüştü.
Forumda herkes birbirini tanıyor gibiydi.
Çok samimi bir ortam vardı imrenmiştim.
Geneli çalışan annelerden oluşuyordu sandım ki ev hanımı olanlar forumlara katılamaz:))
Bir kaç gün takip ettikten sonra ben bu siteyi unutup gittim...
Bir kaç ay sonra ruhsal olarak kendimi çok kötü hissettiğim bir dönemde tesadüfen yine aynı site ile karşılaştım.
Forumlara selam verip balıklama daldım.
Bu arada işe başlamıştım:)

Önce forumlarda yazışıyorduk.
Daha sonraları yazı ile yetinmeyip telefonla görüşmeler başladı.
Devamında yapılan organizasyonlarla buluştuk, kaynaştık.
Sanki yıllardır birbirini tanıyan dostlar gibiydi ilk karşılaşmalarımız.
Çok kalabalık bir topluluktuk.
Hayata baktığımız pencerelerin farklı olması,
İnançlarımızın birbirine zıt olması zaman zaman anlaşmazlıklara yol açıp hararetli tartışmalar yaşasak da görüştüğümüzde bu tartışmalar hiç olmamış gibi sarmaş dolaş olabiliyorduk:)

Biz bu kalabalık toplulukla neler neler yapmadık ki

Sezen Aksu gecesi adını verdiğimiz geceler organize edip sabaha kadar sezen şarkıları eşliğinde sohbetler ettik.

Kalktık Aynur arkadaşımla ikimiz profilinde lise yıllarından kalma bir fotoğrafı olan Manisa da yaşayan arkadaşımızı ziyarete gittik.
Tam bir cesaret örneği:)))
Hiç yüzlerini görmediğimiz yetmiyor gibi genele açık bir yerde gezi programı yaptık.
Arkadaşın eşi bizi otogardan almaya gelecekti.
Başka birinin peşine takılıp gitme korkusuyla sadece arkadaşlarımızın bildiği sorular hazırladık.
Ama otogarda yanımıza gülerek gelen adama gülüp düştük peşine:))
Taksinin arka koltuğunda Aynur ile birbirimize bakıp gülen yüzümüzü hala hatırlıyorum.
Şuan o arka koltuktaki halimiz gözümün önüne geldiğinde kurbanlık koyunlara benzetiyorum bizi:)
Aynur'un başka çılgınlıkları sonradan belki olmuştur ama benim hayatımın şuana kadarki tek çılgınlığıydı bu gezi...
O gün yalnız gitmemize izin veren eşim bugün olsa asla izin vermeyeceğini söylüyor:))

Yine aynı siteden arkadaşlarla birlik olduk.
Fikirtepe'de eşini kaybetmiş bir anneye yardımda bulunduk.
Evin ihtiyaçlarını karşılayan evin büyük oğlu geride yeni doğmuş bebeğini bırakıp askere gitmiş.
Oturmak için ince bir sünger parçası dışında doğru düzgün bir şeyleri yok.
Aramızda para topladık.
Aileye iki kanepe aldık.
Mutfak ihtiyaçlarını karşıladık.
Abisi askere gidince okulu bırakıp çalışmak zorunda olan küçücük çocuğu okula göndermemelerini aylık evin ihtiyaçlarını ve o çocuğun okul masraflarını seve seve karşılamak istedik ama anne kabul etmedi.
Konfeksiyonda çalışarak o çocuğun getirdiği üç beş kuruşu tercih edince  kızdık anneye bir daha uğramadık.

Bolu'da depremzedelere yardım yapma kararı verdik.
Yine kendi aramızda para toparladık.
Aynur'un eniştesi ile Eminönü'nde esnafları dolaştık çok düşük fiyatlarla elimizdeki paralarla kıyafet, montlar aldık.
Tabi Aynur'un eniştesi ve esnafın desteği olmasa biz o kadar az parayla asla o ürünleri alamazdık.
Bütün arkadaşlarımız çok fazla destekte bulununca karda çocukların giymesi için tam 310 bot için bir firma ile anlaştık.
Bütün kıyafetleri sabaha kadar tek tek paketledik.Üzerlerine isimleri yazdık

Yardımları 6 arkadaş birlikte götürdük.
Bir çok evi ziyaret ettik, hediyeleri kendimiz verdik.
Bizim için en güzel ödül çocukların yüzünde gördüğümüz mutluluktu
Ama Düzce valisi ve şuan hatırlayamadığım bazı yetkililerde gelerek teşekkür etmişlerdi.



Ben o dönem bir grupla çocuk esirgeme ziyaretine başlamıştım.
Sonra tek başıma yola devam edip çocuk esirgemede ki çocuklarımızla her hafta mutfak etkinliği düzenlemeye başladık.
Her hafta bir grup çocukla yuvanın mutfağında bir şeyler yapıp yiyerek vakit geçirir olduk.
Yine böyle bir hafta çocuklardan biri "Ayşegül abla benim hiç doğum günüm kutlanmadı.Biz her ay topluca kutluyoruz" gibisinden konuşunca arkadaşlarla karar verdik her ay doğum günü olan çocuklarımızın doğum gününü kutlamaya başladık.

İlk kutlama da 85 liramız vardı.
Pastayı ben kendim yaptım.
Paralarla da hediyeleri aldık.
Bu, zamanla daha geniş organizasyonlara vesile oldu.
Kısıtlı bir bütçe ile başladığımız kutlamalar 2 yıl sürdü.
Kutlamalar ilk yıl yuvada yapıldı.
Sonraki yıl doğum günü olan çocuklarımızı alıp dışarı çıkararak yemek, sinema, park gibi etkinliklerle kutlar olduk.
Yurt dışındaki arkadaşlarımız çocuklarımıza hediyeler gönderdiler.
Mektuplar yazdılar.
Bütün yuva ile piknikler yaptık.
Yuvanın bahçesinde döner günü düzenledik.

Ben daha sonra site yönetimine kızgınlığımdan 2006 (tarihten tam emin değilim) yılında siteden ayrıldım.
Yuva ziyaretlerine çok istememe rağmen devam edemedim(bir kaç kişi ile bu kutlamaların altından kalkmak çok zordu) .
Çocuklar her gördüğünde doğum günlerini hatırlatıp ne zaman kutlayacağımızı soruyorlardı.
Onlara artık kutlamaları yapamayacağımızı söylediğimde gördüğüm yüzler kendimi rahatsız hissetmeme neden oluyordu.
Bir zamanlar yuvaya bir iki kez gelip çocukların kendilerine yakınlaşmasına izin verip sonrada ortadan kaybolan insanlara kızan Ayşegül de tıpkı o kızdığı insanlar gibi yaptı ve tamamen yuvadan uzaklaştı maalesef...

Bizler nette tanışmış bir grup anneydik.
Çok güzel dostluklar grup, güzel işler yaptık:)

Ne kadar kızarsam kızayım bana böyle güzel dostlukları kazanmama vesile oldukları için Yeşim ve Murat'a her zaman teşekkür ediyorum.
Siteden ayrılmış olsam da hala görüşüyorum arkadaşlarımla.
Hepsinin yeri ayrıdır yüreğimde.
Hepsi özel, hepsi güzeldir:)

Ben bütün bunları internet arkadaşlıklarına çok kötü bakılan bir zamanda yaptım.
İmalı laflar duydum.
Eleştirildim.
Yargılandım.
Ama her zaman ben neysem o olmaya devam ettim.
Kimseye kendimi beğendirmek gibi bir çabam olmadı.
Yaşadığım hiç bir şeyden pişmanlığım yok 
iyi ki yolum bu siteye düşmüş ve bu güzel insanları tanımışım diyorum....

Bu kadar gevezelik yeter diyor kaçıyorum:)
Benim velet "anneee yeteer" diye isyan etmekte:)







1 Şubat 2012 Çarşamba

Ortaya Karışık:))

Geçen hafta evimize14 aylık bir canavar geldi
Sürekli mızırdanan, küçücük boyuyla kocaman evi savaş alanına çeviren bir canavar bu:)
Sadece bir gece kalıp gitti
Yok, benden geçmiş çoluk çocukla uğraşmak
Bebeği olan annelere Allah yardım etsin diliyorum 
Unutmuşum çocuk yetiştirmenin ne kadar yorucu ve emek isteyen bir şey olduğunu...

Hem misafirlerime hemde pazar kahvaltısı için kendimize yeni keşfettiğim Safranbolu fırınından alışveriş yaptım.
Adatepe'nin arka sokaklarında bir fırın bu
İçeride 4-5 kişi çalışıyor.
Güler yüzlü bir hizmet sunuyorlar.
Ürünler taze ve lezzetli.
Pazar kahvaltıları için genelde ünlü fırınlardan birinden alışveriş yapıyorduk.
Çocuklar ve eşim o ünlü fırının ürünlerini pek beğenmiyordu ama ben seviyorum diye katlanıyorlardı:)
Şimdi bu fırını keşfetmiş olmanın tek kötü tarafı, pazar sabahı sokağa eşim yerine benim çıkmak zorunda kalmam:)
Yan mahallemizde olması sebebiyle sadece misafir ve pazar kahvaltısı için uğrayabiliyorum.






Pazar kahvaltısından iştah açıcı bir iki kare....

 Kestane şekerleri eşimin Bursa'dan gelen iş arkadaşlarının hediyesi.....

 Kahve yapımında inanılmaz tecrübesiz biriyim görüldüğü gibi:)) Benim evime gelen benden bol köpüklü bir kahve hiç beklemesin:) Bu kahve Fazıl Beyin kakuleli türk kahvesi. Kakule farklı bir aroma veriyor.Ben her türlü farklılığı seven biri olarak kakule aromasını da sevdim...
 Bunlarda ruhumun sıkıldığı bir zamanda sahile yaptığım kaçamaktan geriye kalan kareler...



Bizim mahallenin en kötü tarafı bütün evler aynı yükseklikte olduğundan ve biz 2. katta oturduğumuzdan şöyle karla kaplı çatı manzarası çekemiyor olmamız...Bizim evin penceresinden en iyi görünen manzara bu:)
Ama baharda mimozaları seyretmek bu olumsuzluğu telafi ediyor...

Evvelsi gün bizim canavar yeniden dönmüştü.
Dün akşam canavarı yolcu ettik.
Evden çıkmadan birbirimizi öyle sevdik ki artık ben odadan çıktığım an arkamdan ağlamaya başlamıştı:)
Yolcu ederken canavara bakıp "5-6 yıl sonra yeniden bekleriz o zamana kadar lütfen geleyim deme" diyorum:))
Misafirleri yolcu edip eve dönerken tam bir macera yaşadık.
Yolda müthiş bir kar yağışı vardı.
Bir çok araç dörtlüleri yakmış ağır ağır ilerliyordu.
E-5'de belediyenin kar temizleme araçları yetişemiyordu, kar tutmaya başlamıştı.
Hele İdealtepe sahil bağlantı yolunda en az 3-4 cm kar tutmuş rampada araçlar kalmaya başlamıştı.
Ama her yerde insanların beyazın büyüsüne kapılıp çocuklar gibi eğlenmesini izlemek insanın içine büyük mutluluklar veriyordu...

Kendime gelebilirsem birazdan yeniden sahile inip fotoğraf çekmeye devam etmek istiyorum
Fırsatı kaçırmamak gerek:)

Yüreğinize mutluluk yoldaş olsun...