31 Ekim 2012 Çarşamba

Dersimiz Photoshop

En sonunda photoshop eğitimi almaya başladım.İlk dersi kaçırdım ikincisine son anda yetiştim.
Kursa başlamamda olaylı oldu ve halada olaylı devam ediyor ama benim amacım öğrenmek olduğu için olumsuzlukları görmüyorum artık:)

Dün dersimiz cilt temizleme konusuydu 

Fotoğraflarla anlatmak daha kolay olur diye ekranın fotoğrafını çekmeye çalıştım:)

Ben photoshop cs5 kullanıyorum...Öncelikle düzenlemek istediğimiz dosyayı açıyoruz. ctrl+space tuşlarına basılı tutarken mause sol tuşuna basarak fotoğrafı büyütüyoruz.Daha sonra yan barda görülen araçlardan patch tool seçiyoruz ( fotoğrafta görülüyor) 
 Temizlemek istediğimiz lekeleri daire içerisine alıyoruz ve sol tuşa basılı tutarak hemen yakınındaki temiz bir dokuyla yer değiştiriyoruz.Bu işlemi silmek istediğimiz bütün lekelere uygulayabiliriz.
 Patch tool ile işimiz bittikten sonra sıra clone stamp toola geliyor...Burada dikkat etmemiz gerekenlerden en önemlisi yukarıdaki barda Opactiy seçeneğini 18-20 arası bir değerde tutmak daha iyi sonuç almamızı sağlıyor.Diğer türlü doğallığını kaybediyor...
Önce temiz bir alanı kopyalıyoruz sonra bütün yüze doku nakli yapıyoruz:)

İnşallah akşam devam edeceğim
Şimdilik bu bir başlangıç olsun diyorum:)



29 Ekim 2012 Pazartesi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarından

 Grip halleriyle yollara düştüm...Önce Taksim'e gidip Cumhur'dan bataryamı alıp eve geldim azda olsa şarjı dolması gerekiyordu.Aceleyle çocuklara bir şeyler hazırladım çıktım dışarı...Ehliyetimin olmadığını farkedip tekrar eve döndüm.Trafikte boğuştum...Tam Üsküdar'a ulaştım hafıza kartını bilgisayarda unuttuğumu hatırladım...Ah vah eşliğinde sağa sola bakınmaktan yola bakamadım...Yol kenarında telefoncu bulup fiyatının iki katına bir hafıza kartı  satın aldım...Üsküdar'da aracı park edecek bir yer bulamadım Kuzguncuk sokaklarını tavaf ettim...Yetmedi yokuşlarda trafikte kalıp kontak kapatıp bekledim.En sonunda hemen bizimkilerin yanında bir yer bulup aracı park edip doğru soluğu sahilde aldım...Millet hazırlığını yapmış her yer kapılmış tek bir yer kalmamış...Ben anlamam kapatın tripotlarınızı bana da yer açın diye yüzsüzlük yaptım:)
Baktım ayakta durmak gripli bünyeye ağır gelecek yere bağdaş kurup oturdum... tripotumuda yanıma aldım... Ayaktakiler beklemekten yorulduklarını dile getirirken ben çekirdek çitleyip kuru yemişleri atıştırıyordum:))
Keyfim yerine gelmişti.. Haftalar sonra yeniden fotoğraf çekecek olmanın heyecanına bayram coşkusu eşlik etti...Gösteriler başladı fotoğraf çekmeye başladım....Birde baktım ki gösteri bitmiş...
Eeee ben bu muhteşem gösterilerden hiç bir şey anlamadım amaaaa!!! diye şikayete başladım:)

Gösterileri evlerinde televizyonda izleyen arkadaşlar, emin olun bizden daha çok keyfini çıkarmışsınızdır..Biz sadece önümüzdeki fotoğraf makinelerinin arkasında durup vizörden gördüklerimizle yetindik!!
Bir daha kutlamalara gidersem sadece seyirci olacağım..Tek bir fotoğraf çekmeyeceğim buraya yazıyorum arkadaş!!!!
















Sonbaharda İlkbahar Sevinçleri Yaşamak

İstanbul'da tam bir sonbahar havası yaşanıyor...Gökyüzü kapalı, ha yağdı yağacak durumunda.Arkadaşlarımdan bazıları bunalımlarda. Kimileri de ciddi sağlık problemleriyle hastanedeler
Dün akşam bir kaç saat hastane ziyareti sonrası günlerdir yaşadığım ruhsuzluktan kurtuldum.Hayatta en önemli şey sağlık, gerisi hikaye.
Bayramın 1. gününden beri telefonum kapalıydı.Sadece telefon değil ben kendimi hayata kapatmıştım.Balkona dahi çıkmadan şu güzelim sonbahar günlerini ziyan ettim...Sabah telefonumu açtıktan sonra görüştüğüm arkadaşın verdiği haberle birlikte ilkbahar sevinçleri yaşamaya başladım yeniden:)
Sabah ki telefon yıllardır hayalini kurduğum şehir dışı kaçamağını inşallah artık yapma vaktinin geldiğini haber veriyordu...
Günler su gibi akıp hafta sonu biran önce gelsin istiyorum... giden günlerin ömründen gideceğini bile bile büyülü, muhteşem bir gün hürmetine günleri değil ayları seve seve feda ederim:))



Bu hafta bayram tadında, bahar coşkusuyla geçsin inşallah
Şimdi Ays için mutluluğu yaşama vakti....

not; fotoğraflar bir kaç yıl önce Emirgan'da çektiklerimden...

27 Ekim 2012 Cumartesi

Yıl; 1997...Aylardan Kasım

 Facebook'a yüklediğim fotoğraflar arasında gezinmeyi seviyorum.
Bu akşam yine albümler arasında gezinirken ufaklığın fotoğraflarına takıldım bir süre...
 Hamileliğimin 3. ayının sonlarına doğru yapılan kontrollerde bebeğin cinsiyetinin erkek olduğunu öğrendik.Doktorun bebeğin cinsiyetinin erkek olduğunu söylediğinde hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf ediyorum:) Bebeğin cinsiyetinin erkek olduğunu öğrendiğimiz kontrolde aldığımız haberle birlikte cinsiyet konusu önemini hemen kaybetti...

Bebeğin kafasında kistler vardı ve daha kapsamlı tetkikler yapılması gerekiyordu...Doktorumuz bizi başka bir hastaneye yönlendirdi. Dopler incelemesinden sonra amniyosenteze karar verildi.Sonuca göre hamileliğin sonlandırılabileceğini söylediler.Günlerce sonucun çıkmasını bekledik.O bekleme süresi tam bir işkenceydi...
 Amniyosentez sonuçları elhamdulillah normaldi, hamileliği sonlandırmaya gerek görülmedi ama eğer kistler doğuma kadar kaybolmazsa başka riskler olduğunu ve bebeğin sakat doğma olasılığı olduğunu söylediklerinde eşim başta olmak üzere bütün aile üyeleri hamileliği sonlandırmam için baskı yapmaya başladılar.Baskılar sonuç vermedi ve ben kararımdan dönmedim....

Doğuma kadar yapılan her kontrol öncesi kistlerin kaybolmuş olması için dualar ediyordum.Ama her defasında kistler varlıklarını gösteriyordu bize.Doğum öncesi son kontrole gittiğimizde doktor kistlerin kaybolduğunu, görülmediğini söylediğinde çok mutlu olmuştuk.
Doğum gerçekleştiğinde herkes çocuğun başına bakıyordu.Hala içlerinde bir şüphe kaldığı böylece ortaya çıkıyordu...Doğum sonrası alınan kan testlerinin sonucu geldiği gün hayatımın en berbat günlerinden birini yaşadım.Yapılan testler sonucu çocuk zihinsel özürlü görünüyordu.Kimse bir şey söylemiyordu ama bakışlardan çok rahat anlaşılıyordu üzerimdeki gözler suçluyordu beni...İnat etmiştim şimdi sonucunu sadece kendim değil herkese çektirecektim, öyle düşünülüyordu....

Eşim  haberi iş yerinde almış hemen çıkıp eve gelmişti.İki gözü iki çeşme ağlamaktan başka elimden gelen tek şey duaydı.Ev dar gelmişti her zamanki gibi soluğu sahil kenarında almıştım...
Testlerin yenilenmesi gerekiyordu bazen yanlışlık çıkabiliyormuş.
Yaptırdık testleri.Yine bitmek bilmeyen bekleme süresi başladı....
Günler sonra testlerin sonucunu almaya eşim gitti.Olumsuz bir habere karşılık arkadaşları eşimi yalnız bırakmamıştı...Elhamdulillah sonuçlar bir önceki testte yanlışlık yapıldığını söylüyordu...
 Ama öyle bir toplumuz ki insanların hassas oldukları konuların üzerine gitmekten zevk alıyoruz sanki...Çocuğun her davranışı kuşkuyla karşılanıyor normal hareketlerde bulunduğunda "yok ya bu çocuğun zekası iyi" falan gibi sözlerle rahatlatmaya çalışıyorlardı.Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşeli, sözü çok doğru.İnsanların bu davranışının altında iyi niyet yatıyordu ama bu benim kendimi rahatsız hissedip, üzülmeme engel olmuyordu...
Ufaklık bir yaşını bile doldurmadan bir gün çok kötü hastalandı.Kollarımda morarıp kendinden geçtiğinde bizim için yeni zorlu bir süreç başlamıştı...Her ay rutin olarak havale sebebiyle hastanede bir iki gün geçirmeye başladık.Soğuk duşun bile ateşi düşürmeye yetmediği geceler yaşadık. Doktorlar ateşi bir türlü düşürmeyi başaramadığı günlerde kaç defa menenjitten şüphelenip belden sıvı almaya karar verdikleri an ateşin düşmeye başlamasıyla sıvı alımını iptal ettikleri oldu...

 Ateş 41 dereceyi geçerse beyinde hasar bırakır, dediklerinde doğal olarak korkuyla geçen dakikaların geçmesini beklerken bulduk kendimizi.Korkulan oldu ve biz 41 dereceleri de geçtik...Her ay antibiyotikler, doktorlar 2 yıl böyle geçip gitti.İçimizin rahat etmesi için bu süre içerisinde çok iyi çocuk nöroloji uzmanı bulup kontrol ettirdik.O dönemde normal yaşıtları konuşuyordu bizimki tek tük bir iki kelimeden ileri gidemiyordu.Doktor sadece bu konuya takılmıştı diğer bütün davranışları normal görülüyordu...Konuşma problemimizde 2-3 ay içerisinde düzeldi.
Havale geçirmesi de çok şükür bitmişti...
Çok yaramaz bir çocuktu ama yaramazlığı sadece kendine ve bana zarardı:)
Bir gün eşim iş gezisi için şehir dışına çıktığı vakit abi kardeş odalarında oyun oynarlarken ufaklık kendi karyolasından abisinin ranzasına çıkmaya çalıştığı sırada düşüyor ve dili kopuyor!!! elhamdulillah tamamen kopmamış çok küçük bir parçada olsa kopmadan kalmıştı.Eşim yok, araba yok, tek bir akrabam yok ama Allah razı olsun komşularımız akrabadan iyilerdi hemşire olan üst komşum ve diğer komşularla çocuğu hastaneye yetiştirdik.Ben böyle ciddi olaylarda şoka giriyorum duygusuz ve ruhsuz bir hale bürünüyorum...Hemşire olan arkadaşım çocuğun diline dikiş atılırken iki gözü iki çeşme ağlarken doktordan fırça yiyor daha soğuk kanlı olması gerektiğini söylüyor...Arkadaşım kendi çocuğum gibi herhangi biri değil ki soğuk kanlı olayım diyor ve ben öylece sessizce gözümden akan yaşlarla bekliyorum dışarı çıkmalarını.

Dil kendini en çabuk yenileyen bir organımızmış o zaman öğreniyorum.Doktorlar çabuk iyileşir diyor...Öylede oluyor...
Sadece dili kopmakla kalsak iyi sokakta arkadaşlarıyla oynarken bu seferde parmağı kapıya sıkışıyor parmağının ucu kopuyor...Yapılan müdahalede doktorlar ezilerek koptuğu için parmağa atılan dikişin işe yaramayacağını öğreniyoruz.Çok dualar ediliyor.Tanıyan tanımayan yine ufaklık için dua etmeye başlıyor.Amerikan hastanesinde çok iyi bir mikro cerrahi uzmanı olduğu haberini alıyoruz hemen oraya götürüyor bir işe yaramayacağını bile bile...Bu tür durumlarda ilk saatlerde yapılan müdahaleler önemli biz 2. veya 3. gün mikro cerrahi uzmanına götürmüştük.Doktor kontrol ediyor parmağı diken doktorun işini çok iyi yaptığını büyük ihtimalle parmağın tekrar yerine kaynayacağını söylüyor rahatlıyoruz...
Dualar  hürmetine parmağı da tutuyor....

Başına gelmeyen kalmayınca öleceğini düşünüp kendini de bizi de çok üzmüştür...Ben ölmek istemiyorum, toprağın altına girmek istemiyorum, diye evladınız söyler de içiniz acımaz mı:)



Şuan 15 yaşında çok zeki ve agresif bir delikanlı.Anadolu lisesi 1. sınıf öğrencisi.Agresif hallerine büründüğünde "ergenlik denen bir şey var herhalde" diye bana kafa tutan velet bu sözlerini unutup başka bir zaman "ergenlik diye bir şey yok! siz büyüklerin icat ettiği durumu biz işimize geldiği zamanlarda kullanıyoruz hepsi bu!" diyecek kadar açık sözlüdür:)
Annesinin kopyası olduğu için memnuniyetsizliği çoktur "bütün kötü kromozomlarını almışım" diye isyan moduna sıkça girer:))
Babasının gözbebeği, kıymetlisidir.
Erkek çocukları annecidir derler ya bu bizim evde işlemiyor
Büyük değilde özellikle ufaklık babaya inanılmaz düşkündür.
Helede evdeki kötü polis ben olunca babaya olan bağlılığı dahada artıyor:))




Rabbim evlatlarımızla imtihan eylemesin çok zordur...
Cümlemizin çocuklarına en başta sağlık sonrasında huzur, mutluluk nasip etsin....



Arabesk Günler

İstanbul'da bayram geçirmeyi sevmiyorum....

Eski mahallemizde yine güzeldi bayramlar
Komşuluk ilişkileri köylerden farksızdı
Herkes herkesi tanır, gider gelirdi
Hatta balkonda duran ağzı bağlı poşetin içerisinde ne olduğunu bile karşı binadaki komşular bilirdi
Ne yapıyoruz,
Kaçta çıkıp kaçta eve dönüyoruz
Biraz geç kalsak nerelerde zaman kaybettik hepsi sorgulanır öğrenilirdi:)))
Tamam, kabul o kadarı da biraz fazla oluyordu ama öyleydi işte

4 yıldır yaşadığımız mahallenin yaş ortalaması 45 üzeridir
Belki bu sebepten her gün bir sela veriliyor
Duyduğum her sela sonrası psikolojim bozuluyor
Ölüm denen soğuk gerçeği her an hatırlıyoruz selalar sayesinde:)
Herkes birbirini tanıyor ama kimse birbirine gidip gelmiyor
Sokakta herkes can ciğer kuzu sarması ama hadi ben sana çaya geldim veya bir fincan kahve içip kırk yıl hatır bırakmak istiyorum, diyemiyorsunuz
Çok şükür bir kaç ay önce karşıma çok tatlı bir arkadaş taşındı
Güler yüzlü, neşeli ve çok cana yakın bir insan
Ama onunda şansızlığı geldiğinde beni,m yatılı misafirlerim vardı
Sonrasında yoğun bir koşturma içerisinde günlerim geçince fazla kaynaşamadık
Olsun...  güzel kış günleri kaynaşmak için bulunmaz bir fırsattır:)

İşte bizim buralar böyle olunca birde eşimin ailesi çok az olunca bayramın 1. günü bayram faslı bizim için kapanıyor.
Dün sevgiliye şehir dışına çıkalım tekliflerimin ardı arkası kesilmedi
Bir dur, nefes al, öyle sırala listeyi değil mi?
Yok ben nefes bile almadan şuraya gidelim diyorum hemen ardından aklıma bir şey geliyor oradan vazgeçip başka bir yer öneriyorum:)))
İyi ki bizde sen gibi değiliz yoksa hiç eve uğramadan sürekli gezerdik, diye takıldılar:))

Bizim için bayram 1. gün bitti
Gelen yok
Giden yok
Evde beni rahatsız eden iç sesimden kaçmanın en iyi yolu yazmak veya konuşmak
Tabi birde müziklerle kafayı bulmak:)

Doğup büyüdüğüm şehrin müzik kültürünün ilk sırasını arabesk müzik kapmış
O zamanlar yerel radyolarda ne çalınıyorsa müzik kültürünüz onunla sınırlı kalıyordu
Gençliğimde dinlemişliğim çoktur
Ama arabesk müzik çok karamsar
ne zaman dinlesem "getirin jiletleriiii!!!" diye bağırma isteği kaplıyor içimi
Müslüm hayranlarının vücutlarının jilet izleriyle kaplanmış olması gayet doğal
Sevdiğim bir yakınım arabesk dışında hiç bir şey dinlemiyor
aman Allah'ım o ne karamsarlık öyle...
Bu yakınımla konuşurken ruhum fena daralıyor, öyle karamsar bir ruh haline katlanamıyorum
En sonunda dayanamayıp şu dinlediğin müzikleri değiştir, diye isyan ediyorum:))
Hayat iniş çıkışlarla dolu hepimizin hayatında sorunlar oluyor, olacakta ama küçük Emrah ifadesiyle acıdan kahrolmanın anlamı var mı?

Ben yakınlarımı anlıyorum hayat şartları, sevdiklerine kavuşamama halleri falan böyle depresif ruh hallerine bürünmelerine sebep olunca arabesk dinlemeleri çokta garip gelmiyor
Ama....yurt dışında doğup büyümüş, batı kültürünü kısmende olsa almış, Türkiye'ye gelince çok iyi bir kolejde öğretmenliğe başlamış, modern, eğitimli, kültürlü bir insan kalkıp size "aaa arabesk çok güzeldir" diye konuşmaya başlayıp sizin bile bilmediğiniz bütün arabesk şarkılarını sanki sevgilisinden bahseder gibi aşkla anlatmaya devam edince dumura uğruyorsunuz...Gözleriniz fal taşı gibi açılıyor!!
Bu kız beni her defasında şaşırtmayı başarıyor
Melike'den bahsediyorum...
Sayesinde yıllardır dinlemediğim arabesk şarkılarını dinler oldum
Her dinlediğimizde de "getirin jiletleriii!" diye bağırma isteği duymaya devam ediyorum:)))

Şimdi böyle garip ve yalnız geçen bir bayram sabahında deprefis ruh hallerinde bürünmüşken arabesk dinlemenin tam zamanı sanırım:))

Sabah bir fincan çay eşliğinde belkide 20. kez dinlediğim "duvardaki resim" adlı şarkıyı paylaşayım sizinle



Kalabalık bir ailede doğup büyüyünce böyle yalnız geçen bayramlar hüzne sebep oluyor

Bir sonraki yazıyı hastaneden yazmamak için ben gideyim yavaş yavaş kahvaltı hazırlayayım:)))

26 Ekim 2012 Cuma

Dedelerimiz- Ninelerimiz!


Malum gündemimiz kurban ve bayram...

Her yıl kurban bayramında kayınpederimi anarım

Benim baba evinde kurban bayramı sabah erkenden kurban kesilirken bir tarafta mangal yanmaya başlardı
Kahvaltı yerine kebap yenirdi
Daha sonra kurban kesmeyen konu komşunun payı dağıtılırdı

Kayınpederim ise kurbanı keser kurban etiyle orucunu açması için çok az et kavrulurdu
Sadece orucunu açar sonra kurban kesmeyen konu komşunun payı dağıtıldıktan sonra evde et pişirilmesine izin verirdi.
Kurbanı üçe bölerdi
Biri dağıtılır
diğeri gelen gidene ikram için hazırlanır
kalanda ev halkı için kullanılırdı
En fazla bayramın 3. günü evde ete dair bir şey kalmazdı

Kayınpederimden kalan bu güzel alışkanlığı hala devam ettirmeye çalışıyoruz
Bu alışkanlığın dışına çıktığımızda suç işlemiş çocuklara dönüyoruz:)

5 yıl kayınpederimle birlikte yaşadık
İnsani değerleri oldukça yüksek bir insandı
Aynı evin içerisinde yaşayıp da her günü güllük gülistanlık geçirmek çokta olası bir durum değil
Yaşarken zorlandığım, şimdi yıllar sonra geriye dönüp baktığımda güldüğüm çok şey yaşandı
Allah mekanını cennet eylesin iyi insandı
Sevilip sayılırdı

Kayınpederimi ufaklık doğmadan bir ay önce kaybettik
Dedesini hiç tanımadı
Büyük oğlum hayal meyal hatırlıyor
Eminim yaşasaydı torunlarına çok iyi bir dede olurdu

Fotoğraftaki ton ton ihtiyarlar benim dedem ve babaannem

Şuan babaannem rahatsız bakıma muhtaç
Yıllardır dedem kendisi de rahatsız olmasına rağmen babaannemle öyle güzel ilgileniyor ki imrenmemek elde değil...
Dedem benim için çok kıymetlidir
Onun içinde ben çok kıymetliyim biraz hayırsız torun olsam bile:)
Dedem her zaman diyor ki "kızım sen sülalede bir tanesin"
Gülüyorum... Dede, Allah beni bu aileye numunelik göndermiş, diye takılıyorum:)))

Çocuklarımın dedelerini tanımadan kaybetmelerine üzülüyorum
Benim dedemin hala hayatta olmasına da seviniyorum
Bence dede ve nineleri ile vakit geçiren torunlar çok şanslı tabi bu şansın farkına varabiliyorlarsa....

Büyüklerimizin kıymetlerini her daim bilmek dileğiyle...

Benim Aşkım....

Neden fotoğraf? dedi

Aşk, dedim

Nasıl yani? dedi

Kainatı yaratanın sanatına duyduğum hayranlığın sonucu aşk, dedim

Evet, fotoğraf çekmek benim için tutkulu bir aşk
Hani çok seversiniz her anınız birlikte geçer de yinede doyamazsınız ya,
Görmediğinizde, dokunamadığınız da içinizi özlem duygusu yakıp kavurur ya,
Her gördüğünüz surette,
Dinlediğiniz her şarkıda sevdiğinizden bir şeyler bulursunuz ya,
Dünyaya onun gözünden bakmaya çalışırsınız ya,
İşte fotoğraf benim için öyle bir şey

Bu martı fotoğrafına dakikalarca baktım...
Bu güzelliği yaratanın sanatına tekrar tekrar aşık oldum.

Ve martı...
Çok kıymetli bir dosta benziyordu
Onun kadar güzel, onun kadar asil
Onun yüreği gibi güzeldi
O dost gibi ruhuma her haliyle huzuru, sevgiyi sunuyordu
Bu martı fotoğrafına sahip olmayı hak edecek tek insan oydu
Çerçeveletip hediye edeceğim kendisine
Tabi henüz bundan haberi yok:))

Bu güzellikleri bana yaşattığı için binlerce şükür Rabbime...


Yapması zahmetli, yemesi lezzetli; KİBE

Sabahtan beri iğrenç bir işle uğraşıyorum...
Biraz evvel Melike ile telefonda görüşürken uğraştığım işi duyunca midesi altüst oldu:)))

İşkembe temizledim...
Bizimkilerin çöpe attığımızı sanıp mutlu oldukları biranda mutfakta beni işkembe ile uğraşırken gördüklerinde yaşadıkları hayal kırıklığı görülmeye değerdi:)
Pişireceğin zaman zaman haber et evi terk edeceğiz, diyorlar:))
Canıma minnet, bütün işkembeyi tek başıma yiyeceğim demektir!

Şimdi bu işkembeden ben kibe yaparım,
Şirdan da doldururum -Adana yöresinde son yıllarda her yerde yapılıp satılır oldu-
Ah birde mumbar dolması olaydı çok iyi olacaktı da artık onun için kadınlar pazarının yolunu tutacağım bir gün.

Kibe, Mardin'in yöresel yemeklerindendir
İşkembeler önce kesiliyor,
sonra dikiliyor ve içleri dolduruluyor
En sona da afiyetle yeniyor
Ön yargılı yaklaşmazsanız bir deneyin derim:)

Bu güzel bayram gününde böyle bir konuyla verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı hiç pişmanlık duymuyorum:))

Güzel bir bayram günü geçirmeniz dileğiyle
Ben mutfağıma gidip işkembe kokusunu gidermeye çalışayım:)

Not; kibe ve şirdan tariflerini paylaşacağım sonra


25 Ekim 2012 Perşembe

Mutlu Bayramlar

Fotoğraf çok eskidir..şifresini unuttuğum diğer blogtan alınmıştır

İstanbul'da kaldığım bayramlarda hüzün ve mutluluk iç içe geçiyor
Sevgilinin ailesi burada olduğu için bir bayram onun ailesiyle bir bayramı benim ailemle geçirme geleneğimizi bu sene benim yedi sülalemin yaz süresince bizde olmaları sebebiyle bozmuş bulunuyoruz:)
Allah sağlık versin de varsın ayrı olalım gam değildir, diyerek teselli bulanlardanım yine

 "nerede o eski bayramlar" demediğimiz, sevdiklerimizle huzur ve mutlulukla geçireceğimiz güzel bir bayram diliyorum.....

23 Ekim 2012 Salı

Öylesine..

Fotoğraf; geçen yıl sapphire de çekildi

Fotoğraf kursuna giderken hocamın verdiği photoshop derslerine "ben müdahaleye karşıyım öğrenmeyeceğim" diyerek ilgilenmemiş ve hatta katılmamıştım...
Büyük konuşmamak gerekiyormuş! ne kadar karşı olursam olayım artık müdahaleye maruz kalmayan fotoğraflar fotoğraf olarak kabul görmez oldu.
Silahın icat edilip mertliğin bozulduğu gibi photoshoptan sonra o eski ustaların fotoğrafları gibi fotoğraf çekilmez oldu...Mesela bir Sabit Kalfagil hoca...Kompozisyon adlı kitabındaki fotoğrafların hepsi muhteşem bir görsel ziyafet sunuyor insana.

Neyse sonunda grafik tasarım kursuna başladım.İçerisinde hem ps uygulamaları öğretiliyor hemde kendimi geliştirmek istediğim konular için grafik kursu en uygunu görünüyordu.
Fakat daha ilk haftadan kursu dün ektim:)
Karşıya geçmiştik trafiğe kalınca ve yanımızda misafir olunca kursa gitmek hayal olarak kaldı.
Bugün tekrar gitmem gerekiyor ama hala gitmek için bir girişimde bulunmuyorum çünkü ödevimi yapmadım:)
30 tane meyve ve insan figürlerini kesip başka yere yapıştırmamızı istemişti, hoca
Bugün artık hoca beni kesip bir yerlere büyük bir zevkle yapıştırır!!!! diye takılıyorum kızlara:)
Artık kurstan atılmamak adına kesilip biçilmeye razı olarak paşa paşa kursa gideceğim:)

İstanbul trafiği keşke fotoğraftaki gibi olsa her zaman ne güzel olurdu.
Biraz evvel geldim karşıdan ve yağan yağmurla birlikte yine trafik yoğunlaşmaya başlamıştı köprülerde.
Birde bu İstanbul'un boş hali:))

Ey şehir!
Trafik çilen de olsa sen benim gönlümün kıymetlisi olarak kalacaksın meraklanma....



22 Ekim 2012 Pazartesi

Olsa Da Yesek!

Çekirdeği böyle alıp yemek çocukluğuma götürüyor beni...Yol kenarındaki tarlalarda gördüğüm bütün yiyeceklerde arabayı durdurup tarlayı talan etme isteği kaplıyor içimi ama işte kul hakkı denen şey engel oluyor talan etme isteğime:)

Rahmetli anneannemin evinin yanında vardı bu incirlerden...Ağustos ayında olgunlaşmaya başlardı.Toplanması ve temizlenmesi oldukça zahmetli ama yemesi bir o kadar lezzetlidir...Başka bir ismi var mı bilmiyorum biz "papuç inciri" diye biliriz kendilerini:...kaktüsgiller ailesinin meyvelerinden olurlar:) 
Benim çocukluğumda öyle pazarda falan satılmazdı ama son yıllarda pazarlarda satılır olmuş...en güzel yanı da o insanın canına okuyan dikenlerinden kısmende olsa arındırılmış halde satılıyor olması...
 Dış kabukları soyulduktan sonra ortaya bu lezzetli kısım çıkıyor...Offf offff diyorum başkada bir şey demiyorum:))
İnsan kendisine bu kadar eziyet eder mi? sabahın bu vakti bulup yemem imkansız ve bu hayatta en sevdiğim yiyeceklerden biri olan bu incir fotoğrafına dakikalardır bakarak resmen eziyet ediyorum kendime:)

Bizim oranın narları da güzeldir.Hele birde nar ekşisi ile şöyle nefis bir kısır yapacaksın yanına birde şalgam....

Fotoğrafı beğenmedim fakat en kolay ulaşabildiğim kısır fotoğrafım bu olunca idare ettik kendisiyle

Tamam...kendime daha fazla eziyet etmeden çekip gidiyorum bu ellerden:))

Güzel bir gün dileğiyle....

21 Ekim 2012 Pazar

Grup Abdal



Biraz evvel türkü dostu gönlümün kıymetli dostlarından birine bu grup hakkında e-mail yazarken grup hakkındaki düşüncelerimin burada da kayıtlı kalması için yazmak istedim.
Sonraki günlere ertelemek istersem kesin unuturum diye bugünün işini yarına bırakmayayım dedim:)

geleyim grup abdala...

Grubu bir kaç yıl önce ilk ervahı ezelden ile tanımıştım
Türküleri muhteşem yorumluyorlar
Son yıllarda dinlediğim en başarılı albümler listemin ilk sıralarında yer alır kendileri
Dinlerken insanı mest ediyorlar
Yorulmuyorsunuz
Hiç susmasınlar... bugüne kadar bir çok kıymetli sanatçının sesiyle hayat bulan türkülerimizin hepsini teker teker yorumlasınlar istiyorum.
Hatta gidip canlı performanslarını dinlemek istiyorum da tahminen alkollü bir mekandır diyerek böyle albümlerden dinlemekle yetiniyorum...

Benim bu gruba olan sevgimi anlatmaya vallahi kelimeler yetmez
Hani birini seversiniz ve "neden?" sorusuna verecek bir cevabınız olmaz ya öyle bir şey işte
Grup abdalı dinlemek bana iyi geliyor, seviyorum yorumlarını nedeni, niçini yok:)





Balık Tutma Sevdası


Sevgili eşim uzun zamandır balık tutma sevdasının peşinden gidiyor
Yalnız kendisi gitse iyi ufaklığıda bu sevdaya kaptırdık:)
Televizyonda balıkçılıkla ilgili belgesellerden başka bir şey izlemiyorlar
Baba-oğulun aralarındaki sohbetleri dinlemek keyifli tv de izlemek sıkıcı benim için:)
Sevgili balık tutarken dünyayı unuttuğunu söylüyor
Bugüne kadar bu sevda uğruna harcadıkları parayla bir sezon rahat rahat haftanın 2-3 günü balık alabilirdik:)
Ama bizimkilerin amacı, balık yemek değil balığı tutarken ki zevki yaşamak
Zaten genelde de tuttukları balıkları eve gelirken diğer balıkçılara verip geliyorlar
Vallahi ben vermeye kıyamazdım:)
Düne kadar genelde hafta sonları akşam saatlerinde balığa giderdi veletleriyle
Ama dün ilk kez arkadaşlarıyla gece balığa çıktılar
Sarıkanat tutmuş... en sevdiği balık:))
Sabah eve gelmiş
Gelir gelmezde çayı falan demlemiş
Güzelmiş yaa, siz hep gece balığa çıkın diye takılıyorum:)
Bayrama kadar kendisine izin verdi
şimdi her gece balığa çıkacaklar
Tabi seve seve bende onlara katılacağım:))
Sıkılırsam eve döner gelirim diye düşünüyorum
Bakalım, nasip...

Evde herkesin yapmaktan zevk aldığı bir uğraşı var
Anne; fotoğrafçılık
Baba; balıkçılık
Abi; müzik
ufaklık ise anne-baba ve abinin ortak karışımı zevklere sahip:)
Resim yapıyor, babayla balığa çıkıyor, müzikle ilgileniyor, sporla uğraşıyor
En şanslımız ufaklık bence:)

Cümleten keyifli güzel bir pazar diliyorum....






20 Ekim 2012 Cumartesi

Uçun Kuşlar Uçun

Beykoz gezimizde çektiğim bu eski fotoğrafı buldum dün...Salona asmak için yaptırmak istediğim bir fotoğraf.Melike ile ikimiz 3 yıldır benim fotoğraflardan baskı alıp duvarımıza asacağız daha çok asarız gibi geliyor:))

Bugün eve gelirken zamanın ne kadar hızlı akıp gittiğini düşündüm...Yaşlanıyorum ve eskiye her geçen gün daha çok özlem duyuyorum.Eskiler daha bir kıymetli geliyor bana.
İlhan İrem'in şarkıları gibi....
Çocukluğumdan beri dinlemekten bıkmadığım, sesinde büyülü bir tınının var olduğuna inandığım, bir çok hatıraya can veren kıymetli bir sanatçı benim için....

Yukarıdaki fotoğrafı çekerken hissettiklerimi İlhan İrem'in bu güzel şarkısı anlatıyor
İkisi ayrılmaz bir bütün benim için...


Hayırlı güzel bir hafta sonu olması dileğiyle

19 Ekim 2012 Cuma

Mazi Kalbimde Bir Yaradır... Eşliğinde:)



Portakal çiçeği kokuları sarmış dört bir yanı...Kemanın o büyülü sesi yankılanıyor her yerde...Alıyor çoook eski günlere götürüyor. Yeni insanlarla tanıştığım, çok kıymetli dostlar kazandığım hüzünlü ama güzel eski günlere gidiyorum...

O yıllarda bir kaç yıldır resimle uğraşan dünya tatlısı biri var.. uzaktan hayran hayran seyrediyorum. Bazı insanlar gelip geçicidir hayatınızda.Kısa bir süreliğine geçerken uğramışlardır.Alacağını alır, vereceğini verir ve sonra geldiği gibi aniden çıkıp gider.Bazıları vardır daha ilk görüşte hayatınızda sonuna kadar kalacağını hissettiğiniz belkide öyle olmasını dilediğiniz...Sevinç ilk gördüğüm günden beri hayatımda kalıcı olmasını istediğim özel ve kıymetli bir dostur...Bir çok yeni güzellik katmıştır hayatıma.Hala o eski günlerdeki gibi resimlerine hayranlıkla bakıyorum...
On parmağında on marifet, derler ya öyledir arkadaşım..

NLP de modelleme denen bir durumdan bahsetmişti Sevinç

Bu duruma uyup tozlanmış şövaleyi çıkardım kaldırdığım yerden.Bozulup bozulmadığını bile bilmediğim boyalarımı, spatulayı, palet ve fırçaları da çıkarıp koydum sehpanın üzerine...Paletin üzerine boyayı sıkıp spatula ile ezme işi beni benden alır dünyayı unuttururdu hele birde fonda muhteşem keman resitallerinden biri varsa...Resim hocam sabırsız, detaycı, mükemmeliyetçi yönümü görmüş olacak ki resim yerine fotoğraf çekmemin benim için daha doğru bir şey olduğuna karar vermişti:)

Yıllar olmuş fırçayı elime almayalı
Olsun... biraz karakalem çalışırım elimi tembelliğinden kurtarırım
Artık ne zamana tamamlanır bu yarım kalmış tablo bilmem ama odamın bir köşesinde dursun böyle
Gelip gidip bir iki fırça darbesiyle de olsa elbet gün gelir biter salonuma asılır inşallah:)

Beyaz boşluğa çok güzel bir çiçek yerleşecek
Ama ben kayık ve dalgalardaki detaylarda boğulunca çiçeğe sıra gelmeden yıllar önce öylece bırakmıştım.

Neyse ben gideyim ufak adımlarla da olsa yarım kalan ne varsa bitirmeye gayret edeyim


18 Ekim 2012 Perşembe

Balat

Bugün arkadaşlarla sözleştiğimiz gibi sabah erken saatlerde Eminönü'n de buluştuk oradan Balat'a geçtik.
Her köşesi buram buram tarih kokan koca bir mahalle, belkide yakın zamanda yıkılıp yok olacak.Çok fazla kentsel dönüşüm hakkında bilgim yok... tek dileğim tarihin izlerini silmeden koruyarak bir dönüşüm gerçekleştirmeleri...

İnsanın başını ağrıtacak kadar çok konuşmayı seven tipik terazi modeli ben, konuşma isteğimi kaybettim
Bu anların keyfini çıkarın, diyorum bizimkilere
Çok sürmez yeniden eskisi gibi bıkıp usanmadan konuşmaya başlarım - bu az konuşan halim!! çok konuşan halimde Allah cümlesinin yardımcısı olsun- :))

Ben yine sözü fotoğraflara bırakayım
Vaktiniz olursa da mutlaka bir kez olsun gidip görmenizi, sokakları arasında dolaşmanızı tavsiye ederim....