25 Eylül 2012 Salı

Kuzguncuk ve Çamlıca Sokakları

Bugün yine rutin üçlü buluşmalarımızdan birini gerçekleştirdik
İlk durağımız Kuzguncuk oldu. Klasik olarak yine ben, bizimkileri beklettim:) vallahi normalde randevularıma geç kalırım korkusuyla erken gider beklerim ama ne oluyorsa Cumhur işin içine girince garibim her defasında beni saatlerce bekliyor:) Beni aralarından çıkaracaklarmış! ne diyeyim haklılar:))
Ama ben bu sefer geceden haber etmiştim....Eşim bugün evdeydi ve benim öğleden önce buluşmaya katılmam imkansızdı...Mine ve Cumhur da Kuzguncukta sahil kenarında kahvaltı siparişlerini ben gitmeden vermişlerdi.Hiç affetmedim menemenin sonuna da olsa yetiştim:)) 


 Kuzguncuk bana her zaman çok huzurlu gelmiştir.Sokakları tarih kokuyor...Mahalle halkı samimi, içten insanlar..


 Bu papatyayı her kim düşünüp yapmışsa nefis bir şey olmuş.Çok beğendik....
 Cumhur, dakikalarca Mine'nin fotoğrafını çekmeye çalışırken ben merdivenlere çantamı koydum,sırtımı duvara yasladım, ayaklarımı uzattım bizimkileri seyrediyorum keyifle...Cumhur bir türlü istediği kareyi elde edemediği için isyanlarda bense oturduğum yerden hiiiç keyfimi bile bozmadan makineyi çantadan çıkardım bir iki kare çektim..Bizimkilere gösterdim.... Cumhur deli oldu:))) makinem iyiymiş! Kıskanç ne olacak:))
  Kuzguncuk gezimizi bu güzel kaldırım taşlarını çekerek bitirdim......

 Sonraaa ver elini Çamlıca tepesi.....
Çamlıca tepesinde çok fazla fotoğraf çekmedim.
Ben bugün daha çok bulduğum her yere oturarak zaman geçirdim desem yalan olmaz:)
Dün yeniden spora başlamıştım sanırım bugün onun acısı çıkıyor:)

Bu gülde Cumhur'un kompozisyonuydu ama çaldık:) 

 Günün en güzel saatlerinden birisi:) kahvenin insanı mest eden kokusuna dostların muhabbeti eşlik edince kahvenin tadı bir başka güzel oluyor....
Eğer Çamlıca'ya yolunuz düşerse Osmanlı kahvehanesi adındaki bölümde aşureyi tatmanızı tavsiye ederim. Mine ve ben aşurenin tadını çok beğendik....
 Bugünkü en sevdiğim karelerden birisi...


Bu hafta çok yoğun geçmekte...

Mevlam cümlemize sağlık, huzur ihsan eylesin...

24 Eylül 2012 Pazartesi

Hayırlı Bir Hafta Geçirmek Dileğiyle....


Sonbaharın bütün güzelliğiyle kapımızı çaldığı şu güzel günlerde Mevla ruhumuza huzur, bedenimize sağlık, kalplerimize sevgi nasip eylesin bolca....

Hayırlı, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle....

Selam ve sevgiler:)

22 Eylül 2012 Cumartesi

Hayatımdan Çekip Gidene...Gidenlere

Sevgili eski dostum!

Zor günlerden geçiyordum
Bozuk plak gibi hep aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordum
Bir cevap arıyordum 
Sağır eden bir sessizliğin içerisinde yol gösterecek bir sesti ihtiyacım olan
Çıktın geldin
Derdime yoldaş oldun
Mutluluğumu paylaştın
Yüreğime dost diye yazdım adını

Sonra değişmeye başladı her şey
Sen benden uzaklaşmaya başladın
Sıkıldın belkide 
Hiç bir zaman itiraf etmedin ama sıkıldığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi
Uzak durdum senden
Yinede dayanamayıp yıllar içerisinde aramaya çalıştım 
Her defasında açmadın telefonlarımı
Biliyorum çok yüzsüzümdür dost dediklerime karşı
Madem numaramı görüp açmıyorsun o zaman iş yerinden ararım ama yinede seninle konuşurum, dedim:)
Aradım
Sesimi bile hatırlamadığın zamanların oldu
Olsun, zor günümde sen vardın yanımda dedim vefasızlık etmek istemedim sana karşı
Sizlerin yüzsüzlük olarak tanımladığı şey aslında zor günümde yanımda olana vefaydı benim için
Senin değişimlerine şahit olan dostlar inanamadılar
Ne oldu da bu hale gelmiştik anlayamadılar
Sahi ne oldu da biz bu hale geldik?

Madem görüşmeyi istemiyor aramayacağım, dedim 
Aramadım...tek satır yazmadım
Artık aklıma bile gelmez olmuştun
Hiç beklemediğim biranda çalan telefonuma cevap verdiğimde karşımdaki sesi tanıyamadım
Garip arayan sendin -numaralarını silmiştim rehberden-
Çok şaşırmıştım
Biz seninle belkide bir kaç yıldır konuşmamıştık
Nasıl olmuşta aramıştın beni
Sormadım bile sana
Herhangi biriyle konuşuyormuşum gibi konuştum
Niye seni aramadığımı soruyordun bana
Gülmeli miyim yoksa kahrımdan ölmeli miyim bu soru karşısında bilemedim
Yıllar içerisinde defalarca seni arayan ben, telefonlarıma çıkmayan sen değil miydin?
Telefonu başkasına açtıran sesini uzaktan duyduğum halde "burada yok" dedirten sen değil miydin?
Yazdığım mesajlarıma cevap vermeyen sen değil miydin?
Ve bunları ortada somut olarak hiç bir şey ama hiç bir şey olmadan yapan sen değil miydin?

Büyük üstadın dediği gibi elimden geleni yaptım, vicdanım rahat.... olmuyorsa olmuyor dedim ve pes ettim ben....

Biliyorum ki bana ihtiyacın olduğu için gelmiştin yeniden kapıma
Kapıma gelen düşmanımda olsa geri çevirmedim ben bilirsin
Bir zamanlar adını yüreğime dost diye yazdığıma kapılarımı kapatmak o bende çok sevdiğiniz vefaya yakışmazdı...
Ama karşımdaki gerçek dost olsa senin yaptığını da yapmazdı
En azından sorunları nedir yüreklice çıkar söylerdi
Sıkıldım, diyeydin
Yoruldum, diyeydin
Bir süre görüşmeyelim, diyeydin
Yüreğini açtığından, yüreğine seni dost diye yazandan böyle uzaklaşmayaydın

Biliyorsun ki senden önce de giden sevdiklerim oldu
Senden sonra "can" dediğim de çekip gitti
Offf işte o ne senin, nede senden öncekilerin gidişine benziyordu
Yandı canım
Günlerce gözümün yaşı durmadı aktı
Sonunda onuda kabullenmeyi öğrendim...
Onunun gidişiyle anladım ki bu hayatta herkes gün gelip gidecek
Bitecek her şey
Şimdi hiç kimseyi yakınıma yaklaştıramıyorum
Hiç kimseye tutunamıyorum
Köksüz bağsız yaşıyorum hayatı
Dedin ya "sana ihtiyacım var desene" diye
Nasıl diyeyim?
İhtiyacım olduğumda yanımda olanlar, ihtiyaçları olduğunda yanlarında olduklarım tek tek bitip gitti bende

Bu hayatta her şeyin ve herkesin bitimli yaratıldığını öğrenmem için Allah sizleri göndermiş hayatıma.

Kaybetmeden önce kıymet bilmek gerekiyor
Kaybettikten sonra tekrar kazanmak; bir ölünün mezardan çıkıp yeniden yaşamasını beklemek gibi....

Yüreğimde sana dair ne bir kızgınlık var nede o eski sevgim
Hani derdin ya "dostuluğun aşk gibi"
Sayenizde o kadın öldü artık...ruhu şad olsun
Yerine ruhsuz, huysuz, inatçı, aksi birini gönderdi:)

Sevgili eski dostlarım
Bana kattığınız büyüğünden küçüğüne her şey için EYVALLAH -haktandır kabulümdür-

Benden aldıklarınız helali hoş olsun

Allah ruhunuza şifa olacak insanlarla arkadaşlık etmenizi nasip etsin.

İyisiyle kötüsüyle yaşandı ve bitti....

*********

Bu şarkı gidenlere....




20 Eylül 2012 Perşembe

Portre Fotoğrafları Çekerken Dikkat Edilmesi Gereken Konular

Akşam mola arasında yazmayı düşündüğüm konuda yazmaya başlayayım

Öncelikle söylemeliyim ki bildiklerimi anlatma konusunda çok iyi sayılmam
Hatalarım olursa şimdiden affola....


Fotoğraf Sarılgöl'de çektiğim fotoğraflardan

Portre fotoğrafları çekerken nelere dikkat etmeliyiz bunlar hakkında küçük ama önemli bilgileri paylaşarak başlamayı uygun gördüm

Portre fotoğrafı çekerken makinemiz modelin göz veya omuz seviyesinde tutulmalıdır.
Çocuk fotoğrafı çekiyorsak yukarıdan çekmemeye dikkat etmeliyiz.
Yukarıdan fotoğraf çektiğimizde basık gözü rahatsız eden fotoğraflara sahip olur
Buna rağmen zaman zaman yukarıdan çocuk fotoğrafı çektiğim olmuyor değil
Bazen kuralları hiçe saymak geliyor içimden:)

Resimle ilgilenen arkadaşlar bilecektir portrede en etkili duruş yukarıdaki fotoğraftaki gibi turvakal duruştur...

Portre fotoğraflarında başın üzerinde çok fazla boş alan olmamasına dikkat edilmelidir.

Netlik gözlere yapılmalıdır.

Eğer dış mekan fotoğrafları çekiyorsak -portre-manzara-mimari gibi- sabahın erken saatleri ile gün batmadan 2-3 saat önceki zaman diliminde çekim yapmalıyız.
Gün ışığının en sert olduğu, renk ve doku kaybı yaşamamıza sebep olan dikey güneş ışığında mümkün olduğunca fotoğraf çekilmemelidir...
Maalesef şartlar bazen en sert ışıkta çekim yapmak zorunda bırakabiliyor -düğün-nişan çekimleri- 
Böyle zamanlarda direk gün ışığına maruz kalmayacağımız gölge alan arayışına girmeliyiz.
Ağaçların gölgesinden kaçınmak iyi olur çünkü ağacın yaprakları arasından sızan parçalı ışık çok daha kötü sonuçlara sebep olacaktır.

İç mekanda portre çekiyorsak pencere ışığından faydalanmalıyız
Ama pencereyi asla modelin arkasına getirmeden
Böyle bir durumda makine ışık ölçümünü pencereden yaptığında modelin yüzü karanlık çıkacaktır.Ölçümü modelin yüzünden yaptığımızda bu seferde pencerede ki ışık patlayıp göze çokta hoş gelmeyen fotoğrafa sahip olmamızı sağlayacaktır.... -compact makineler ışık ölçümünü otomatik yapıyor-
Eğer şartlarınız izin veriyorsa modelinizi cam kenarına alıp dışarıdan gelen muhteşem doğal ışığın modelinizi yandan aydınlatmasını sağlayın -pencereyi kadraja dahil etmeden- 

Portrede sade bir arka plan seçilmelidir ki dikkatimiz modelde yoğunlaşsın.

Modelimizin arkasından ağaç, direk gibi şeylerin çıkmamasına dikkat etmeliyiz.
Bu en sık yapılan hatalardan biridir.

Bir diğer sık yapılan hataysa modeli eklem yerlerinden keserek kadrajlamak...

Dirsekler ve bileklerden kesilen fotoğraflarda göz eksik kalanı tamamlayamıyor.
Bu yüzden kesmemiz gerekiyorsa dirsekler ve bileklerin biraz üzerinden veya altından kesmemiz uygun olur.

Şimdilik aklıma gelenleri aceleyle bu kadar yazabildim.
Bu konularda yazmaya devam edeceğim
İnşallah faydalanan arkadaşlarımız olur.
Önümüzdeki ay photoshop kursuna başlıyorum.
O zamanda kursta edindiğim bilgileri sıcağı sıcağına yazmayı düşünüyorum.
Hem ben tekrar ederek öğrendiğim bilgileri pekiştirmiş olacağım hemde belki bir arkadaşımızın işine yarar:)

Bir sonraki konularmız, mimari ve manzara çekimleri olacaktır...
Daha sonra temel fotoğraf konularıyla devam edebiliriz:)




Sisler Arasından Gelenler....

Bir şey yazarken bizim üçlü yaptığımız bu geziden bahsetmediğimi hatırladım.
Mayıs ayının ilk haftası Mine, Cumhur ve ben üçümüz düştük yollara...
İlk durağımız Garipçe köyü oldu.
Köyde kısa bir vakit geçirdikten sonra rotamızı Rumeli fenerine çevirdik
Önce kaleye gidip fotoğraf çektik
Kaleden sonra fenerin oradaki restoranda güzel bir yemek yedik
Yemek sonrası indik teknelerin olduğu bölüme
Hazırlık yapan balıkçılarla sohbet edip fotoğraf çektik
Bizi gören balıkçılarla kırk yıllık ahbap sanabilirdi
Cumhur sağ olsun herkesle hemen kaynaştığı için güzel zaman geçiriyoruz

Fotoğrafları facebook profilimden aldığım için görüntü kalitesi düşük
Orjinalleri kim bilir hangi dosyanın içinde bulunmayı bekliyor:)

Ben susayım fotoğraflara bırakayım sözü....

Dayanamayıp arada söz alırım:))




 Bu fotoğrafta yüzü tam olarak görünmeyen kalafat ustası Hasan amca hayran olunacak bir amcaydı....
Kalafatçılık mesleği ölmeye yüz tutan bir meslek olduğundan dolayı Hasan amca bu yaşına rağmen hala işinde aranan bir isim...Tabi asıl mesele işi yapan sayısının yokluğu değil Hasan amcanın bu işte ki başarılı geçmişi onu aranılan bir usta yapıyor....



 Balık Mine'ye....Köfte Cumhur'a ve yine bana sebzeli tavuk.... :)

Soldan sağa; Mine,Cumhur ve tanımadığım şahıs:) Yanımızda hazır bulunan termostaki çayımızı yol kenarında çıkardık çantamızdan afiyetle sıcak çaylarımızı içtik.Kendimiz içmekle kalmadık akşam mesai sonrası evine giden tersanede tanıştığımız ustalara da çayımız nasip oldu...Arabasıyla evine giden işçiler geçerken kornaya basıp selam verip gidiyorlardı dediğim gibi Cumhur sağ olsun onun sayesinde herkesle hemen kaynaşıyoruz:))


Düşme tehlikesine rağmen yol kenarındaki erikleri topladık...doğrusu  fotoğraftaki şahıs topladı biz afiyetle yedik:))

 Tam eve dönüş yoluna geçmişiz karşımızda böyle muhteşem bir yol bizi bekliyor....Dayanamıyorum arkadaşlar kabul etseler dursak yol kenarında fotoğraf çeksek, diye içimden düşünürken birden bu iç ses, dış sese dönüştü:)Bu fikre cümleten Allaaah!!! deyip indik arabadan.....

İlk önce Cumhur yattı yola...Sonra sırayla yolun ortasına oturduk -biz bayanlar beyler Cumhur kadar cesaretli değildik- fotoğraflar çektik, çekildik....Çok sık araba geçmediği için fazla sorun olmadı ama yinede uzaklardan gelen araba sesinde hep birlikte panikleyip sonra normale dönüyorduk:) O kadar çok güldük ki gözlerimizden yaşlar geldi....

Bu fotoğrafları gören bir çok arkadaşımız sonradan öğrendik kıskançlıktan çatlamışlar:))
O gün sis, ışık ve mekan bize olabildiğine güzelliğini sunmakta çok cömert davrandı

Önümüzdeki hafta içinde yine bir yerlere kaçmayı planlıyoruz bakalım nasipte nerelere gidip görmek var....

17 Eylül 2012 Pazartesi

Sebzeli Makarna/ Ortaya Karışık


Evde ekmek olmaz fırına gitmeye üşenilir hemen ocağa makarna konur
İçerisine evde bulunan her türlü malzeme ilave edilir,
Yoğurtlusu,
Kıymalısı,
Tereyağlısı,
Sebzelisi....
Tavuklusu...
Her çeşidi ayrı bir lezzet...

Bugün okuluna gidip de sınıfını kilitli bulan oğlum erken çıkıp eve gelince
Evde de ekmek olmayınca makarna yapalım, dedik
Şöyle bir düşündüm makarna benim en sevdiğim yemek çeşidi
Ve dışarıda hayat kurtarıyor
Et-tavuk-balık yemesem de olur
Zaten bir iki lokmadan sonra tıkanıyorum yiyemiyorum
Çok ünlü bir kafede arkadaşımın yediği salatanın içerisinde kocaman yeşil bir kurt gördüğüm günden beri dışarıda salatayı da doğru düzgün yiyemiyorum.
Yediğim zamanlarda da hep o yeşil kurt geliyor gözümün önüne:)
Bu durumda börek-çörekler ve makarna tercihim oluyor...
Evet, biliyorum yemek konusunda dışarıda arızalı bir tipe dönüşüp yanımdakileri çileden çıkarabiliyorum:)

Yanıma bir fincan sıcak çayı almış gelmiş bilgisayar başında çektiğim fotoğraflara kendimi kaptırmışken telefonum çalmaya başladı...
Arayan deli dolu arkadaşlarımdan birisi
Kısa bir sohbet sonrası Bülent Ersoy'un şarkısını dinlememi istedi
Yahu ben sevmem ki Bülent Ersoy'u
Bugüne kadar sadece Tarkan ile yaptıkları düeti severek dinlemişimdir oda Tarkan'ın hatrına:)
Yakın arkadaşlarım bu güzel şarkıyı nerede, ne zaman dinlerse dinlesin direk beni hatırlıyor bazende arayıp dinletiyorlardı.
Özellikle sahil şeridinde seyir halindeyken radyoda bu şarkı çalmaya başladığı zaman yüksek sesle dinlemişliğim çoktur
Allah için şarkı ve klip harikaydı
Her izlediğimde klipteki ışık ve renk tonlarına mest oluyorum
Tabi birde Tarkan'ın eşlik ettiği "ben kendimi bildim bileli hissetmedim ayrılık acısının böylesini" diye söylemeye başladığı dakikalara mest oluyordum...

Neyse sevgili arkadaşım önerdiğin şarkıyı dinledim
Ama Bülent Ersoy'u uzun bir süre daha sadece bu şarkısıyla seveceğim... :)

Bir Film; Bab Aziz/ Nacer Khemir



Bab Aziz'i geçen yıl bir arkadaşımın tavsiyesiyle izlemiştim.
Aslında ben filmin müziklerini çok daha öncesinde dinlemeye başlamıştım
Ama ben dinlediğim müziklerin Bab Aziz filminin müzikleri olduğunu o zamanlar bilmiyordum:))



Filmin en etkileyici sahnelerinden biri.....

Film hakkında çok fazla yorumda bulunmayayım
Filmin yönetmeni Nacer Khemir ile yapılmış bir röportajı alıntılayayım

Ama röportajı okumaya başlamadan önce Şehzadeye yazılmış bu güzel müziği açıp dinlemenizi öneririm...




"SPIRITUALITY AND PRACTICE" MAGAZİNİNİN NACER KHEMIR İLE ROPÖRTAJI . . Spırıtualıty And Practıce: Bu filmin bugün yapılmasının nedeni nedir?

 Nacer Khemır: Bunu bir benzetme ile açıklayayım: Babanızın yanında yürüyorsunuz, o aniden düşüyor ve yüzü çamurlanıyor, ne yapardınız? Onun ayağa kalkmasına yardımcı olur ve gömleğinizle yüzünü silerdiniz değil mi? Benim babamın yüzü İslamdır, ve filmim ile İslam’in yüzünü silmeye çalıştım, açık , toleranslı, irfan ve sevgi dolu dostâne bir islami kültür sergiledim… Bir islam ki, medya tarafından 9 Eylül sonrasında sergilenenden çok farklı. Gericilik, Radikalizim ile birlikte islam için tahrif edici bir aynadır. Bu film, İslam’a onun hakiki imajini geri kazandıracak ölçülü bir çabadır. Başka hiç bir görev bana bunun yapılması kadar acil görünmedi: yüz milyonlarca müslüman sıksık, daima olmasa bile bazı fundamentalistler tarafından sebep olunmuş terorizmin ilk kurbanlarıdırlar. Bu filim mutluluk kaynağı ve sevgi verici Sufi geleneğine dayali olmasına rağmen, bunun yanında yüksek bir sekilde politik bir filimdir ve kasıtlı olarak öyle yapılmıştır. Dünyaya islamın bir diğer yüzünü göstermek bugünlerde bir görevdir, aksi takdirde, bizim her birimiz “diğer olan” ın kendi cehaletinde boğulacağız. İnsanları zapteden korkudur, hakikat değil. Bugün dünya üzerinde yaşayan yaklaşık bir milyar müslüman vardır, bu yeryüzü nüfusunun altıda biridir. Komşunu tanımaya çalışmak için en iyi performansınızı göstermek bir konukseverlik biçimidir. Konukseverlik, sadece insanlara sığınılacak bir yer sağlamak ve onları beslemek değildir; konukseverlik dinlemek ve anlamakla ilgilidir. Siz birisini evinize alıp, onu besleyip sonra onu önemsememezlik yapamazsınız! Benim fikrimce, bu insanları birbirlerini dinlemeye teşvik eden bir filimdir; belki ufka doğru yani ileride gerçekten birlikteliğe gelirler. Bu filimi seyretmek diğer olan yani “öteki” denilene konukseverlik sunmanın bir yolu yöntemidir.

 Spırıtualıty And Practıce: Neden “Ruhunu süzen seyreden Şehzade?” ismini verdiniz? Bu Narsis(kendine asık olan) bir imajmı ?

 Nacer Khemır: Prensin suyun üzerine yaslandığı doğrudur, fakat o Narsis kişinin yaptığı gibi kendi yüzünü görmez, çünkü her kim su da kendi yansımasını görürse, o aşk yeteneğinden yoksundur. Prens görünmeyeni seyr etmektedir, ki bu onun kendi ruhudur. Biz hepimiz buz dağlarına benzeriz; sadece onda birimiz zâhirdir, geri kalan ise suyun altına uzanmaktadır. Şehzade fikri aklıma, 12.yüzyılda İran’da resmedilmiş güzel bir tabaktan geldi. Bir şehzadenin su üzerine eğilmesini gösteriyor ve “kendi ruhunu izleyen şehzade” yazıtını üzerinde taşıyordu. Bu imaj o anda beni etkiledi ve bunun üzerinde bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim ki bu nedenle filimi İran’da çekmemin gerekliliğini anladım. Bir 12. yüzyıl ressamından devam edilen bir filim yapmak! Bilmiyorum bu katışıksız bir rastlantımıydı (yoksa o başka bir şeymiydi ?), fakat filmin bazı bölümlerini Kashan şehrinde çektik ki bu tabağın yapıldığı yerdi! Şimdi bu filmin yapısı ile ilgili söylenecek şey şu ki, o seyirciye dünyanın hakikatini görmek için kendi egosunu unutup bir kenara koymasında yardım eder diye düşünüyorum. Bu film, dervişler tarafindan genelde söylenilen “öz görüş” yapısını, ve onların spiral şekilde dönerek sema etme şeklini ödünç almıştır. Karakterler değişir, fakat tema aynıdır: “bir çok şekillerde sevgi”. Meşhur Sufi İbni Arabi’nin dediği gibi: “Benim kalbim ceylan için bir otlak ve rahipler icin bir manastır, putlar için bir tapınak ve hacılar için bir kabe olabilir. O hem Tevratin hem de Kuran’ın ikisininde masasıdır. O, kervanları nereye giderse Aşk(sevgi) dinini icra eder. Benim kanunum Aşktır(sevgidir). Benim imanım Aşk’tır.”

 Spırıtualıty And Practıce: Sufizm Nedir?

 Nacer Khemır: İfratcilik ve fanatiklik islami temsil etmez., tıpkı engizisyonun İsa’nın imanını temsil etmediği gibi. Bugünlerde birisi, İslam’a doğru olan ve büyüyen bu nefret ve muhalefet dalgalarında kendisini tamamen kayıp ve şaşırmış hissedebilir. Sufizm bütün fanatiklik şekillerinin karşısında durur. Sufizm, mistiklerin İslamıdır; İslam’ın sevecenliği narinliğidir. Fakat size daha iyi bir tanımlama vermek gerekirse, o zaman şu Sufi söylemini kullanmama izin veriniz :” Allah’a giden yollar yeryüzündeki insanların sayısı kadar çoktur.” Bu alıntı Sufizm’in görüşüdür. Birisi diye bilir ki Sufizm islamın atan kalbidir. Marjinal bir olgu olmaktan uzakta, o islami mesajin ezoterik boyutudur. Büyük bir Sufi olan Ebu Hasan El Nuri, dedi ki: “ Sufizm bütün BENcil arzulardan feragat etmektir,” çünki hakiki SEVGİ, BENcil olamaz. Ezoterik: Ezoterik, bireyin kendini tanıması ya da bulması; başka bir deyişle kendini gerçekleştirme uğruna göze aldığı İÇ DERİNLİĞE GİDEN YOL'dur. Ezoterik, her ne kadar geniş kitlelere yönelik görünse de, sonuç itibarıyla kişinin akıl, ruh ve bedenine ait bireysel bir meseledir. Bireysel bir serüvendir. O bunun yanında dedi ki: “ Hakiki bir Sufinin sahiplikleri yoktur, ve o kendiside hiç bir ŞEY tarafından sahiplenilmez. “SEVGİ” filimde bir çok şekle sahiptir. İshtar örneğinde, kumdan doğan küçük kız, Arap dilindeki gibi, “Vav” harfini çağrıştırır ki bu harf arapcada “Ve” demektir. Sufiler ona Sevgi harfi derler, çünkü onsuz, hiç bir şey bir araya gelemez. “Deniz ve gökyüzü,” “Erkek ve Kadın” deriz. “Vav” buluşma yeridir, böylece sevgi yeridir(aşk yeridir). O bunun yanında seyyahın harfidir. Çünki o şeyleri ve varlıkları bir araya getirir.

Spırıtualıty And Practıce: Derviş Nedir?

Nacer Khemır: İran dilinde dervişin mânâsı “Sufî”dir. Fakat zamanla, bu kelime fakirliği seçen ve seyyahlık edenler için kullanılmaya başlanıldı. Onlar dünyayı bir tarafa koydular ve bir fakirlik ve Aşk arayışına giriştiler. Bir çok tipte derviş vardır. Farklı kardeşliklere adres etmek istemedim, fakat İslami-Arap kültüründe canlı kalmış olarak görünen şeyden bir fikir vermek istedim: bu sonsuz arayış Mutlak ve Sınırsız olan için. Tarih boyunca, bu Afganistan’da meşhur olan Şehzâde gibi derviş olan sultanlar olmuştur. "Peygamber" in yazarı Cibran’in dediği gibi: “Şehzâdelerin şehzâdeleri o kişidir ki o tahtını bir dervişin gönlünde bulur.” Dervişler hatta bundan da ötesine gittiler. Onların birisi dedi ki: “Ben artık camiye ya da ibadethaneye gitmiyorum, Ben Aşkın hizmetçisiyim, Ben Senin cemaline Aşığım.” Bir kişi Sufî literatürünü çalışmadan İslami Kültürün estetiğini anlayamaz. Dervişler Peygamberimiz Muhammed SAV’den şu alıntıyı sürekli tekrar ederler: “Allah güzeldir ve O güzel olanı sever.” Ve burada dervişler onların Aşk halini vurgulamak için şarkı söylerler: Kelebek kendisini yanan ateşe atar Eğer seviyorsan, o zaman çok cesaretli olman gerek Her bir adımda, kalp onun sınırlarına doğru itilir Her nefeste, test edilir o Eğer seviyorsan, o zaman çok cesaretli olman gerek Onların efallerinde, dervişler İslam’i belli doğmacı yorumlardan ve izahlardan hür bırakırlar, tıpkı bu filimdeki kızıl saçlı derviş gibi ki o minare tarafindan cezb edilmiş ve süpürge ile onun tozunu almayı deniyor. Bir başka sahnede, o bir camide yarı kuma gömülü halde ve kabirinden sade sepeti ile kumu atarak çıkmaya çalışıyor.

Spırıtualıty And Practıce: Çölün senin için manası nedir?

Nacer Khemır: Bir Berberi sözü vardır der ki: “ Vücut refahı için diyarlar vardır ki onlar su ile doludurlar, ve Ruh refahı için diyarlar vardır ki onlar kumla doludurlar.” Çöl edebi bir alandır ve ayni zamanda bir soyutlama alanıdır. Sınırsız küçük olan bir kum zerresi ve sınırsız büyük olan milyarlarca kum zerresinin buluştuğu nadir yerlerden birisidir çöl. O bunun yanında birisinin Evrenin hakiki hissiyatını ve onun ölçeğini duyabileceği bir yerdir. Çöl ayni zamanda Arap dilini çağrıştırır ki, çöl onun menşeinin anısını taşır. Her Arapça sözcükte, akan bir parçası vardır. O bunun yanında Arapça aşk şiirinin ana kaynaklarından birisidir. Benim bu üçlü olarak çektiğim bu bütün üç filmimde de, “Seyyahun” (Çöl Seyyahları), Güvercinin kayıp gerdanlığı, ve bugün Bab’Aziz, Ruhunu seyreden şehzade, hepsinde de çöl kendisinde bir karakterdir. Bu filim İran merkezi çölünde, Annarak’ta ve Tunus çölü Tataouine’de çekildi. Çöl üzerimizde kendi kanununu icra etti. Sıcaklık bazen 50°C ye ulaştı! Barınak olarak kullandığımız eski kurşun madeni sığınağından, kamp ettiğimiz yerden sabah saat 4 civarında ayrılıyorduk. Sabah dokuz bucuk ya da 10’a kadar çalışıyorduk; daha sonra kum çok kızgın oluyordu ve ışık beyaz ekran gibi pasparlak oldu ki bütün detayları sildi, akreplerin konuk serverliğinden daha bahsetmedim bile! Günün gerisini kampta harcardık, ve işe gün batımında devam ettik. Sahneler sadece bir kez çekildi, çünkü aktörler üzerinde yürüdükten sonra kumun bekaretini tekrar yerine getirmemiz imkansızdı. Bir sahneden memnun olmadığımız zaman, seti bozulmamış bir yere kıpırdatmak zorunda idik. Çok uzun mesafelerde çekim esnasında deneyim ettiğimiz zorlukları tek tek saymıyorum bile, İran ile birlikte Tunusta : Kasan, Yazd, Kerman , Annarak çölü ve tabi ki antik Bam şehri ki filimde dervişlerin toplandığı son sahneyi orda çektik. Bir deprem bir kaç ay sonra bu şehri yok etti. Tunus’ta Korba’da , Veled Sultan’da ve Tataouine’de. Ayni sırada, Tunus’ta bir sarayda yürüyen bir karakteri, İran’da bir yerde pencereden bakarken görebilirsiniz. Bu hileler seyrek bulunur olağanüstü değildir ve onlar filimin çokluk boyutunu konuşurlar ki bunlar Fransız, Iran ve Tunuslu şirketler tarafından co-produce edildiler. Fakat onlar filmin hikayesini binlerce konuşmadan daha iyi anlatırlar, ya da onun bölgesini tanımlarlar mi demeliyim: Bab’Aziz Arap-İslam dünyasından doğru seyr halindedir. Ve, o bu hareket eden, Tunuslunun sarayının penceresi ile İran diyarlarının arasında uzanan dünyadır (çöl gibi kıpırdayan, hiç gerçekten farklı değil ve hiç tamamen ayni değil). Bu dünya gerçek bir alegorik hikayedir, eğer biz sinemanın bizim durduğumuz yerdeki ve bizim bakıyor olduğumuz yer arasında yer alan uzay (boşluk)-zaman olduğu fikrini örnek alırsak, bu bunu bilerek uzay-zamanın sıksık “görüş noktası” olarak değerlendirilir, biz bunun yanında filimin sinema hakkında olduğunu söyleyebiliriz. . .

Spırıtualıty And Practıce: Ya Müzik ?

Nacer Khemır: Arap kültüründe, şiirin varlık sebebi, onun "raison d’être" si şarkı söylemektir. Şarkılar ve müzik varlık ve yokluk arasında, görünen ve görünmeyen, gerçeklik ve gizemlilik arasında ikisini de ayni anda hissettiren bir duygu yaratır. Mistik ses, popular ve bilgesel Arap, Pers ve Türk kültürleri arasından doğru akar. “Bereket”, bu sesten filizlenir ve sarar ve insanlara, yerlere ve nesnelere nüfuz eder. Vokal müzik dönen dervişlerin performanslarında olduğu gibi sık sık danslarla eslik edilir ki, onlar ilahi bereketi almak maksadıyla bir eli gök yüzüne doğru yöneltir, ve bu bereketi huzurdakilere iletmek içinde diğer eli yere doğru döndürerek sema ederler. Bu kudsal ve popular müzik tipleri, olağanüstü bir önemlilik ve Asya’dan Afrika’ya, Arap dünyasından İran dünyasına iletişim kurucu bir neşe taşırlar. Onun birliğini ve hayat için arzusunu beyan eden bir bağlantıyı garanti ederler. Eşsiz olan (Es-Samed) Allah’a ibadet eden, ruhun suretidir: Aşk, aşkın yanışı. Fundamentalistlerin ölüm tutkularının karsısında, o yaşam neşesinin bir kutlayışıdır. Besteci Armand Amar ile karsılaşmak çok verimli oldu, ve Armand Amar filme yeni bir canlılık üfledi. Büyük Sufî şeyhleri tarafından çalınan çok harika müzik eserleri vardı, ve Arman onların üzerinde çalıştı. Onunla birlikte, çök eski bir Endülüs kardeşlik ateşini yeniden tutuşturduk! Bir araya getirdiğimiz bir diğer kardeşlik ise İran, Tunus, Kürt, ve Cezayir aktörleri ile oldu. Parviz Shahinkhou, 63 yaşında olmasına karşın bizim en heveslimiz idi. İstar’ı oynayan Arap asıllı İranlı Meryem Hamid sürekli bir dilden diğerine geçerek bizi o güzel oyunculuğu ve merakı ile sürekli şaşkınlık içinde bıraktı.

Spırıtualıty And Practıce: Doğu ve Batı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

Nacer Khemır: Doğu ile batı arasındaki farkı açıklamak için bahçeler kadar güzel bir örnek verilemez. Batı bahçesi, görünür ve evi çevreler, diğer yandan doğu bahçesi ise gizlidir böylece batindir ve evin merkezindedir. Kâhire’de, Granada’da, Marakesh’de ya da Tunus’ta olsun, bu islami bahçe kavramı daima yaygındır. Bir bahçe, aklın kaçtığı yer olan, tefekkür ve meditasyon yeri olduğundan dolayı, ancak saklı olabilir. 14.Lui yada Medici ailesi tarafından ortaya çıkarılan klasik batı bahçesinin amacı, çevreleyen dünyayı domine etmektir ki, o ufka doğru giden perspektif çizgilerini açıklar. O bir ustalık bahçesidir. Klasik batı bahçesine benzemeyen Japon bahçesi ise düşünce rahatlığı teşvik etmektedir, fakat Oryantel görünmeyen bahçe ise bir kişinin iç nefsinin tefekkürüne yöneliktir bunu teşvik eder. Fakat bütün bahçeler çeşitli büyük gelenek ve kültürlerden çıkmıştır, ve hepsi de dünyanın süsü için gereklidirler.

 alıntıdır.

16 Eylül 2012 Pazar

Yaşam ve Ölüm Arasında


Evvelsi akşam arkadaşlarla sahil kenarında keyifle sohbet ederken başka bir arkadaşın kardeşinin ölüm haberini aldıktan sonra sohbet konusu "ölüm" oldu...
Doğarken ölüm gerçeğiyle geliyoruz dünyaya
Her an çekip gidebileceğimizi biliyoruz
Uyandığımız her sabah piyangodan büyük ikramiyeyi kazanmak gibi
Arkadaşlardan birisi çok sevdiğimiz insanın artık bu hayatta olmadığını öğrendiğimiz anın dayanılmaz bir şey olacağını söyledi...
Yok, bu konuda ruhsuzlaştım ben.... dedim
Yıllar önce amcamı kaybettiğim de bir şeyler oldu bana
Hiç bir ölüm haberi beni derinden etkilemez oldu
Belkide kendimi korumaya aldım bilemiyorum sebebini
Önemli olan hayatımızda büyük-küçük yer verdiğimiz kişilerle kaliteli zamanlar yaşamak
Üzmeden, kırmadan, incitmeden...
O zaman ölüm kapılarımızı çaldığında bizi etkileyecek tek şey özlem duygusu olacaktır

Bir akrabamızın cenazesinden dönerken arabadaki diğer aile üyeleri göz yaşı döküp geçmiş günleri anıyorlardı.... Dayanamadım "o kadar hastalık çekti kaç kez yanında bulundunuz? halini hatrını ne sıklıkla sordunuz? şimdi döktüğünüz göz yaşları vicdanınızın sesini susturmaktan başka bir şey değil...Bu göz yaşları bana çok sahte geliyor.Yaşarken benim üzülmeme sebep olanların vicdanlarını rahatlatmak adına ben öldükten sonra göz yaşı dökmelerini istemiyorum" diye bayağı bir şeyler söylemiştim:))
İncitmek, acıtmak maksadıyla öyle söylemediğimi bildiklerinden kimse bozulmamış üstüne birde hak vermişlerdi...İtiraf edeyim şimdi geriye dönüp baktığımda yahu düşüncelerini birazcık kendine saklamayı öğrensen, diyorum kendime:)
Huy işte ne yapayım dayanamıyorum böyle acımasız olabiliyorum bazen..

Dünde hep böyle düşünceler ve beni rahatsız eden başka konularla ruhum daralınca arkadaşımı aradım.Bir planı yoksa birlikte dışarı çıkmayı istediğimden bahsettim.Oda hafta sonu tembelliğinin keyfini yaşamaktaymış...İkindiye doğru birlikte dışarı çıktık.
Ruhumdaki daralma eve döndüğümde beni terk etmişti.
Belkide gittiğimiz yerleri çok beğendi benimle gelmek istemedi geride kaldı....



 Otağtepedeki restorana gitmiştik.
Mantar güzeldi...
salata idare ederdi.
Servis kötüydü -belki de kutlama olması sebebiyle ilgilenilmedi-
fiyatlar yüksekti...
Sunum zayıftı...
Yani o fiyatlara boğazda daha şık bir mekanda rahatlıkla yemek yenebilirdi.


İşte hayat böyle garip bir şey
Bir kaç saat önce ölüm gerçeğiyle yüzleşip üzülürken sonra birden yaşamın içerisinde kendini bulup ölümün soğuk yüzünden uzaklaşabiliyoruz....

13 Eylül 2012 Perşembe

Okay Temiz Ritm Atölyesi


Okay Temiz ritm atölyesine gittiğimizden geçen gün bahsetmiştim
Ama fotoğraf ekleyememiştim diye hatırlıyorum:)

Atölye Taksimin ara sokaklarından birinde yer alıyor.
İçeri girerken yoğun rutubet kokusu sizi sarıyor
Bir çok insan rutubet kokusundan rahatsızlık duysa da beni etkilemiyor
Okay bey çok doğal birisi
Rahat tavırları karşısında biranda kendinizi salıyorsunuz
Rahatlığı sizi aldatmasın eğitim konusunda oldukça disiplinli
Arkadaşlardan biri fırçayı yemişti oradan biliyoruz iş disiplinini:)
Eğlenceli bir atölye
Doğanın içerisinde var olan her şeyden ses çıkarmaya çalışmışlar
Gayette başarılı olmuşlar
Kek kalıpları, çaydanlıklar, kavanoz kapakları gibi aklınıza gelen her şeyin ritme katkısı var...
Ben özellikle su teknesinin -adı neydi bilmiyorum ben bu ismi verdim- sesine ve görüntüsüne hayran kaldım -görüntüyü netten izlemiştim-

 Atölye için karşıya geçerken öylesine çektiğim bir kareyi abartılı bir şekilde düzenledim.Aslında hiç tarzım değil... sevmiyorum... böyle abartılı gözümün içine sokulan müdahaleler beni her zaman rahatsız etmiştir.

 Atölyeye giden arkadaşlarımızın hatıra fotoğrafı:)


 Mesela yukarıda ki alet yunus veya balina -affınıza sığınıyorum hocam unuttum- sesinin birebir aynısını çıkarıyor.Ham maddesi iki kek kalıbı ve teller:)



 Atölyede benim en sevdiğim köşe....Arka fondaki kağıtlar Okay ustanın basında çıkan haberleri...
İşte bunu çalmak insanda stres falan bırakmıyor:)

Uyku fena halde üstüme üstüme gelirken bir iki fotoğraf daha düzenleyip kaçmalı...

Yeni başlayacak gün, sağlık ve mutluluk getirsin cümlemize....

Okay Temiz ritm grubunun bir videosu ile bitireyim....


12 Eylül 2012 Çarşamba

Allah'ım Sen Ne Güzellikler Yaratmışsın!!!!

Çay keyfi yaparken bu video ile karşılaştım
Daha önce kısa bir bölümünü izlemişliğim vardı ama ben orjinalinin bu kadar uzun olduğunu o zamanlar bilmiyordum.
Henüz yarım saatlik bölümünü izleyebildim.
Bu kadarı bile kıskançlık duygumu tavan yaptırdı.

Görüntüler muhteşem
Işık, ancak bu kadar başarılı kullanılırdı..
Kullanılan müzikler görseller ile harika bir uyum içerisinde
Eğer daha önce izleyen 4.880,861 kişi arasında yoksanız en azından bir bölümünü de olsa izlemenizi öneririm

Kim bilir daha göremediğimiz nice güzellikler var...
Keşke imkan olsa karış karış gezebilsek:))

Bu kadar renkli, huzurlu, sıcacık duyguların gönlünüzü mesken tuttuğu güzel bir gün diliyorum hepimize....

11 Eylül 2012 Salı

Geçmiş ve Bugüne Ait Bir Kaç Fotoğraf

Fotoğraf çekmek güzel şey ama şu photoshop denen durum yok mu insanı öldürüyor.
Eski bir çekimi albüm yaptırmak isteyince kendimi yine arşivin tozlu sayfalarında buldum...


 Bu fotoğraf geçen yıl Maraş'tan annemlere geçerken dağ yolunda çekmiştim.

 Bu gökyüzü fotoğrafı sanırım 4 yıl öncesine ait.Tuz gölünde çekmştim...Fotoğrafı açtım bir süre baktım kaldım.Kim bilir bu fotoğrafı gören usta fotoğrafçılar nasıl kızmıştır bana....İnsan böyle muazzam bir gökyüzü yakalarda böylesine ziyan edebilir mi yaaa
Şurada insan bir ilgi merkezi oluşturmaz mı?
Yanında çocukların var birini bari model olarak kullansana, diye kendime fena halde kızdım ama neye yarar giden çoktaaan gitmiş:))


 Ah benim bitimsiz sevdam:) elim kesik... makineyi rüzgarda kesik parmakla zor tutuyorum yinede martı peşinde geziyorum...Bu martılar bugünkü çekim dönüşü çekildi...

 Kuzenimle geçen yıl çamlıcaya çıktığımızda çekmiştim.
Yine geçen yılki Gölyazı gezimizden
Bu fotoğrafta şehitler için yaptığımız yürüyüşten....Yine geçen yıla ait...

Buda geçen yıl tuz gölünde çektiğim fotoğraflardan....

Bazılarını daha öncede paylaşmıştım ama ben yeniden bilgisayarda görünce paylaşmak istedim:)


Ruha Şifa Bir Fotoğraf

Geçen hafta oğlumun üniversiteye kayıt  işlemleri için İzmit'e gittiğimizde ben çocukları kampüs girişinde bırakıp bu muhteşem yere kaçtım.
Niyetim akşam saatlerine kadar kalmak olsa da sağ olsun çocuklar sebebiyle en fazla 1 saat zamanı zor geçirdim...
Ama yeniden gideceğim ve hatta gittiğimde konaklayacağım inşallah.

Bana huzuru ve çocuksu mutlulukları yaşatan bu güzel yer Yuvacık Karaaslan tesisleri.
Suyun insanı sakinleştiren sesine ağaçların renkleri eşlik ediyor
Yemeklerini tatmak nasip olmadı dediğim gibi çocuklar işlerinin bittiğini kendilerini almamı istedikleri için sadece şu görülen salıncakta çevredeki garip bakışları umursamadan sallanmakla yetindim.
Gidenlere tavsiye ederim
Yaşınızı falan boş verin
Salıncağa binin bırakın kendinizi boşluğa
Ayaklarınızın altından akan dereyi seyretmek bile insanı mutlu etmek için yeterli bir sebep:)

Bu güzel yere ait fotoğrafların olduğu dosya harici hard diske aktarmışım
Tek kareyle idare ediyorum:)
Bugün inanılmaz bir yorgunluk var üzerimde kalkıp diski almaya bile üşeniyorum:)
Yorgunluğumun sebebi, sabahın kör saatinde kalkıp bir otel çekimi için Aksaray'a gitmiş olmamdır...

Yarın Allah nasip ederse akşam yemeğinde arkadaşlarımla Maslak'da buluşacağız.
Buluşma öncesi ben yine böyle yeşil, insanın içine huzur veren çok sevdiğim bir yere gidip akşama kadar sessizliğin içinde ruhumu ve bedenimi dinlendireceğim inşallah
Tabi yağmur yağmazsa:))

Huzurlu, sağlıklı, güzel günler diliyorum

10 Eylül 2012 Pazartesi

Üniversiteli Annesi Olmak


Daha dün küçücük bir bebekti
Haftaya üniversiteli genç bir delikanlı oluyor

Geçen hafta salı günü gidip kaydını yaptırdık.
Kayıt için arkadaşı, oğlum ve ben üçümüz birlikte gittik.
Yok öyle çocuğunu okula kayıt yaptıran anne olmama izin vermedi:)
Ben sadece kampüs girişine kadar şoförlük yaptım
Şoförlüğü de zorla kabul ettirdim:)

Yolculuğumuz süresince çocukların sohbetini dinledim.
Oğlum çevremiz tarafından takdir edilen sevilen bir çocuk oldu her zaman
Ama o gün arkadaşı ile sohbet ederlerken oğlumla bir kez daha gurur duydum
Bugüne kadar çocuklarımın iyi yönleriyle hiç bir zaman övünmedim
Orta öğretimde sınıfının en başarılı öğrencisiydi.
OKS sınavında -sbs'nin adı o zamanlar öyleydi- okulda 4. olduğunda bile ben memnun olmayınca arkadaşlarım "kızım bu çocuk başkasında olsa yere göğe sığdıramazdı" diye fırçayı atmışlardı:))
Bugün bile iyi yönlerini anlatmakta zorlanırım
Kendimi biran kız istemeye giden erkek annesi olarak hayal ettim de çocuğun olumsuz yönlerini anlatırken yakaladım kendimi:))
En iyisi kız istemeye falan beni hiç götürmesinler:)

Geçen yıl istediği bölümü kazanamayınca tercihte bulunmadı
Dershaneye göndermek için yaptığımız ısrarlar sonuçsuz kaldı
Bir çok arkadaşımız bir yılını daha boşa harcayacak, derken  endişelerim arttı
Çevrenin ve babasının bu çalışmayla üniversiteyi kazanmam zor eleştirilerine kulaklarını tıkadı
Benim istediğin bölüm için daha fazla gayret göstermelisin olası ihtimalleri göz önünde bulundurman gerekir, uyarılarım karşısında deliye döndüğü zamanlar oldu
Ama o kimseyi umursamadan kafasına koyduğu gibi çalıştı
Sınav sonuçları açıklandığında yaşadığı sevinç görülmeye değerdi
20 binlerde olması istediği okula girmesi için yeterliyken bizimki 10 binin içindeydi
Bu seferde babası ve çevre daha iyi bir tercih konusunda ikna etmeye çalıştı
Ama o babasına "baba geçen yıl fena sayılmayacak bir okulda istediğim bir bölümü okuyabilecekken ben sırf reklamcılık okumak istiyorum diye tercih yapmadım.Bir yıl reklamcılığı kazanmak için çalıştım.Şimdi iyi bir puan aldım diye kararımdan dönersem kaybettiğim bir yıla, harcadığım emeğe haksızlık olur" demiş
Normalde İzmir de okumak istiyordu
Arkadaşı da tercihte bulunmayacak birlikte hazırlanacaklar bu yıl ikisi birlikte İzmir'de okuyacaklardı
Ama arkadaşının ailesi ısrarla tercihte bulunmasını isteyince hayır diyemeyip İzmit iktisat bölümünü tercih edip geçen yıl üniversiteli oldu:)
Ben bizimkinin İzmir'i tercih edeceğini düşünürken son anda fikir değiştirdi İzmit'i seçti
Tanımadığı insanlarla ilk yıl ayrı bir eve çıkamayacağını
Tek başına ona ayrı bir ev açmanın bizim bütçeyi bir hayli sarsacağını
Bu şartlarda yurtta kalmaktan başka seçeneğinin bulunmadığını,
Yurt tercihinde ise ortak banyo kullanımdan duyacağı rahatsızlık sonucu daha ilk ayın sonunda kendisini evde bulacağından emin olduğu için en doğru seçimin İzmit olduğu yönünde karar kılmış:)
Şimdi servis ayarlandı her gün okula  gidip  gelecek.

Ne eşim ne de çocuklarım merak edipte bloğumu okumaz:)
Ama olur da ileride torunlar okursa babalarının bazı zamanlar beni deliye çevirdiğini, dik kafalının biri olduğunu -aynı ben- birazcık bencil tarafının olduğunu...bunların yanında sağlam bir karaktere sahip, kişiye ve duruma göre değişmeyen her  zaman ve her yerde olduğu gibi kalan, büyüklerine saygıda asla kusur etmeyen, yalan söylemeyi bilmeyen, ketum ve bunun gibi sevdiğim, gurur duyduğum bir çok özelliğinin bulunduğunu bilmelerini isterim:))

Güzel bir duyguymuş Rabbim herkese yaşatsın bu güzelliği
Ne zaman büyüyorlar farkına bile varmıyorsunuz bir bakmışsınız kocaman delikanlı olmuşlar
Yarında bakarız çoluk çocuğa karışmışlar
Hayat hızla akıp gitmekte....

Fotoğraf Grubuyla Heybeli Ada Pikniği

Dün fotoğraf grubundan arkadaşlarla Heybeli Ada'ya pikniğe gittik.
Yıllar önce heybeliadaya bir kez gitmiştim.
Piknik alanının varlığından o tarihte haberdar değildim.
Muhteşem bir manzaraya hakim düzlüğe kurulmuş piknik alanı ruha şifa zamanlar sunuyor
Ah birde mangal dumanları olmasa, demekten kendimizi alamadık.
Hoş bizim grubun neşesi sesi de diğer piknikçilere illallah ettirmiştir:))

Fotoğraflardan anlaşılacağı gibi gayet keyifli bir piknik oldu.

Grup üyeleri ve misafir olarak gelen arkadaşlarla keyifli sohbetler edildi...
Gitar eşliğinde şarkılar söylendi....
Oyunlar oynandı..
Malatyalılar pilav gününe gidip fotoğraflar çekildi....
Çaylar, kahveler içildi.... -piknik alanında iki farklı kafeterya bulunuyor-
Arkadaşlarla hep birlikte hazırladığımız yiyecekler afiyetle yendi, yan masadaki komşularımıza ikramlar yapıldı...
Piknik sonrası pılıyı pırtıyı toplayıp ada sokaklarında fotoğraf avına çıkıldı....
Akşam vapuruyla Bostancı'ya geçip Küçükyalı çamlık kafede çay ve kahve keyfine devam edildi....

İşte böyle güzel vakitlerin yaşandığı günü biraz kötü bitirdim:)

Adada o kadar yol yürü
Yetmez gibi çamlık kafeden sonra eve çok bir şey kalmadı diye yürüyerek gel
Sonra sen gel anahtarını almadan çıktığını kapıda öğren ve telefonumun şarjı da bitmiş durumda
Bizim ahalide Gebze tarafında balık avında
Allah razı olsun komşumuzdan bizimkileri aradım. yarım saat sonra geleceklerini öğrendiğimde bittiğim andı:)
Akşam yemek vakti kimseyi rahatsız etmeyeyim diye komşumuzun ısrarlarına rağmen dışarıda işim var bahanesine saklanıp sokaklarda dolaştım:))
Gün güzeldi fakat zaten sorunlu olan ayaklarımın durumu günün sonunda fenaydı:))

Aylardır fotoğraf gezilerine çıkmayınca çok tutulduğumuzu fark ettik.
Fotoğraf çekiyorsan gezeceksin arkadaş başka yolu yokmuş, diyor sözü fotoğraflara bırakıyorum













Buda bizim 5 kişi eksilen -onlar erken kaçtı iş sebebiyle- grup arkadaşlarımız...Murat ve ben fotoğraf çektiğimizden kadrajda yer almıyoruz...Sağ tarafta ki dörtlü grup ise misafir arkadaşlardı...

Önümüzdeki hafta sonu samatya veya Pavli panayırı gezisi yapmayı düşünüyoruz.
Daha önce giden arkadaşlar Pavli panayırının kaçırılmaması gerektiğini söylüyor
İlgilenen arkadaşların araştırıp bu panayıra katılması iyi olur gibi görünüyor.
Bir çok fotoğraf grubu o gün panayıra gidecek.
Bizim nasıl gideceğimiz ise henüz netleşmedi.
Kendi grubumuzun o gün Samatya etkinliği var
Ama bir kaç arkadaş ile biz bu panayıra katılmak istiyoruz
Bakalım ne olacak sonumuz:))