28 Şubat 2011 Pazartesi

Bir Hayalin Gerçekleşme Süreci


Bundan 4-5 yıl öncesinde dslr bir makinaya sahip olacağımı ancak rüyalarımda görebilirdim.
İki yıl önce çok kıymetli bir arkadaşımın eşi olan Mehmet Köse abim sayesinde Nikon d50 fotoğraf makinasına sahip olduğumda çocuklar gibi sevinmiştim
Mehmet abime ne kadar teşekkür etsem azdır.
Benim için ulaşılması zor bir hayali Allah, Mehmet abi vesilesiyle gerçekleştirmeyi nasip etti.

Uzun zamandır yeni bir makina almayı istiyordum.
Maddi durumum buna pek izin vermedi
İkinci el bir ürünü Mehmet abi vesilesiyle çok daha uyguna sahip olabilirdim.
Bu yüzden biraz sabırlı olayım dedim beklemeye başladım
Ne zaman yeni bir makina konusu açılsa "Mevla, isteyin vereyim, buyuruyor.İnşallah er ya da geç Mevla gönderir bir gün" diyordum:)
Yeni bir makina almak için maddi olarak gerçekten hazır değildim.
Hem nasıl olsa Mehmet abiler Türkiye'ye gelirken yine çok iyi bir makinayı bulur bana diyordum.
Sonra eşim bana bir teklifte bulundu ( tekliften ilerleyen zamanlarda bahsederim inşallah)
Teklifini kabul edersem taksitle istediğim bir makinayı alacağını söyledi.
İşte her şey bundan sonra başladı.
Ben hiç makina araştırmıyordum.
Makinaların donanımı hakkında hiç bir bilgim yoktu.
Mehmet abime bu konuda güveniyordum
O'nun seçimi benim için uygundu
Sanırım bu yüzden de ne daha önce ne de sonrasında hiç araştırmadım.
Hemen makinalar hakkında araştırmaya başladım.
Bir kaç makina arasında gidip geldim.
Hocama sordum ( çok hakkı var üzerim de)
Mehmet abiye sordum.
Yetmedi fotoğraf hakkında konuşmayı hiç sevmeyen ama kıskandığım bir makinanın sahibi olan abime sorular sordum.
İnternette gezmediğim, okumadığım yorum bırakmadım.
Benim istediklerim bütcemi aştı, bütceme uyanları ben beğenmedim:))
Melike ve Banu ile ne zaman bir araya gelsek, veya net üzerinden iletişim kursak makinalar hakkında konuştum.
En sonunda "al da sen de biz de kurtulalım" diye Melike, isyan etti:))
Her gün rüyalarım da gördüm.
15-20 gün sık sık Sirkeci'ye gidip geldim.
D90 ile D300s arasın da gidip geldim.
Bana kalsa D90 alırdım belki...
Eşim D90'ın yerine D7000 çıktı diyorsun sonra gidip d90 almayı düşünüyorsun, dediği için gidip D300s aldım bugün.

Sirkeci'ye giderken Banu'mu aradım
Çünkü yeni bir makina konusunda beni en çok yüreklendiren canım dostumdu.
Makinayı aldım çıktım dükkandan...
Önce gayet normaldim,
Sonra bir mutluluk dalgası ayağımı yerden kesti:)
Vapura doğru yürürken bir elimde yeni makinanın poşeti diğer elim de telefon, Melike'ye "Melzz, ben makinayı aldııımm" diye mesaj gönderdim:)
Normal şartlarda bile mesaj yazmakta zorlanan ben yürürken mesaj gönderdim:))
Melike'ye gönderdiğim yetmedi abime de yazdım.
Melike, Banu ve abim benim can dostlarım bu sevincimi onlarla paylaşmakta acele etmem normal değil mi:)
Hocamı da aramayı düşündüm ama bu akşam kursa ziyaretine gideyim diye düşündüğümden vazgeçtim aramaktan.

Maddi-manevi her türlü desteği çömertce bana sunan sevgili eşime,
Eğer yürekten istersem hayallerimin gerçekleşebileceğini bana gösteren Mehmet abime,
Bilgilerini bizlerle seve seve paylaşarak fotoğraf çekmeyi öğreten, desteğini hiç bir zaman esirgemeyen  Cüneyt Çelik hocama,
Özgüvenim azaldığın da beni yüreklendiren can dostlarıma,
Tüm kalbimle teşekkür ediyorum.
Sizlerin varlığı bana bu hayatta verilen en kıymetli hediye:)

Önümüzdeki hafta fotoğraf konusunda çok güzel bir haber paylaşacağım inşallah.

Şimdilik benden bu kadar:)

Selam ve muhabbetle

19 Şubat 2011 Cumartesi

Diş ağrısı-Damlalar

Tam üç gündür fena bir diş ağrısı çekiyorum.
Bugün dayanamadım sonunda gittim doktora..
İlaç tedavisi ve sonrasında bir hayli zorlu geçecek bir tedavi uygulanacak.
İnsanın neresi ağrıyorsa canı oradadır diyorlar ya, aynen öyleymiş.
Bu akşam baktım olacak gibi değil bir şeylerle uğraşarak bu diş ağrısını unutmalıyım dedim ve kalktım bir yıl aradan sonra damla fotoğrafı çekmeye başladım.
İlk denemelerim kötüydü.
Paslanmışım:)
Pes etmedim geçtim musluğun başına,
Başladım damla avına
Çok fazla damla yakaladım ama hepsini buraya yükleyemedim.
Şuan diş ağrısı en şiddetli haliyle beni ele geçirdiğinden çektiklerimden rast gele seçip paylaşıyorum sizlerle:)

Facebook'da arkadaşlardan bazıları özel mesajla bu damlaları nasıl çektiğimi sordu.
İnşallah hem onlar için hem de merak eden dostlar için en yakın zamanda nasıl çektiğimi anlatacağım.
En son fotoğraf gıda boyasının suya atıldığı ilk hali
O görüntü benim çok hoşuma gidiyor:)

Fotoğrafların üzerine tıklarsanız büyük hallerini görebilirsiniz.











Ruhunuzdan huzur, bedeninizden sağlık eksik olmasın....

16 Şubat 2011 Çarşamba

Buram Buram Tarih Kokan Şehir

Merhabalar
Ömür ne kadar hızlı akıp gidiyor!
Daha dün kucağımıza verilen bebekler ne zaman büyüdü böyle? diye kendimize sorar olduk.
Çocukların dershanesi tatilde de devam ettiğinden biz ailece pazar kahvaltısını malesef tatilin son günü yapabildik.
Kahvaltı sonrasi çocuklarla birlikte tarihi yarımadayı gezmekti planlarımız amaaa veledler bizimle gelmek istemedi.
Artık büyümüşler!
Öyle her yere bizimle gelemezlermiş!
Bana ne yaaa benim gözümde hala dünkü bebeklersiniz, dediğimde kızıyorlar:)
İşte böyle anlarda anlıyoruz zaman hızla akıp gitmiş....

Ne yapalım keyifleri bilir! gelmezse gelmesinler biz başbaşa çıkar gezeriz, dedik ve eşimle düştük yollara.
Kadıköy'e gitmek için ben genelde tren yolculuğunu tercih ediyorum.
Cadde trafiği bazen çekilmez oluyor çünkü.
Eşim ilk kez Haydarpaşa'ya gitti.
Hani Türk filimlerin de Anadolu'dan İstanbul'a ilk kez gelenler Haydarpaşa önünde etrafa hayranlıkla bakar ya, eşimin yüzünde aynen öyle bir ifade vardı...Fırsatı değerlendirip bolca fotoğrafını çektim.
Fotoğraf çekmekle çok zaman kaybettirdiğim için arada fırça da yedim tabi:))

Hava soğuktu ama ben her zamanki gibi çok eğlendim:)

Gezinin detaylarına fotoğraflarla devam edelim isterseniz...




Haydarpaşa önündeki bu iki sevimli güvercini biz çok sevdik.

Çocukluğum da televizyonlarda görüp tadını hep merak ederdim.İstanbul'a taşındıktan sonra yedim ve kağıt helvayı çok sevdim.
Bu harika koltuk (bana göre) Yerebatan sarnıcına ait.İsterseniz Osmanlı kıyafetlerini 10 lira karşılığında giyip fotoğraf çektirebiliyorsunuz.Fotoğrafların adedi 10 lira.Padişah kıyafetinde bir keramet var! her giyenin ifadesi duruşu anında değişiyor ( eşimin ifadesi de dahil)
Tarihî Yarımada’nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen “Basilika (Basilica)” isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası’ndan geldiği rivayet edilir. 
Yerebatan Sarnıcı 9.800 m2’lik bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. Burada her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlamakta ve ziyaretçiyi sarnıca girer girmez etkilemektedir. Kaynak

Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltraşlık sanatının şaheser örneklerinden biridir. Medusa’yla ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane bu sarnıcı daha da gizemli kılar. Bir söylenceye göre Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgonadan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılanbaşlı Medusa olumludur ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla Gorgona kafalarının resim ve heykellerinin konulduğu, Medusa’nın da bu düşünceyle buraya yerleştirildiği zannedilmektedir. Bir başka rivayete göre Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Uzun zamandan beri Zeus'un oğlu Perseus'u sevmektedir. Bu arada Athene de Perseus'u sevmekte ve Medusa'yı kıskanmaktadır. Bunun için Athene, Medusa'nın saçlarını korkunç yılanlar biçimine sokar. Artık Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesilir. Daha sonra onu bu biçimde gören Perseus heyecanla Medusa'nın büyülendiğini düşünerek başını keser, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazanır. Bu vakıadan sonra Medusa'nın eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenmektedir.Kaynak


Gözyaşı sutunu

Yerebatan sarnıcından sonra Ayasofya'ya gittik.
İstanbul'da Bizans devrinden kalan en ünlü kilisedir. 1453'te Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla camiye çevrilmiş 1935'te müze oluncaya kadar bu amaçla kullanılmış.


Hayranım mozaiklere... Bu fotoğraftaki mozaik, imparator'un kiliseye yaptığı bağışı anlatıyormuş.

Topkapı Sarayına gittiğimiz de kapılar kapanmıştı.Daha önce gidip gezmiştik ama yeniden gitmek hiçte fena olmazdı.Başka zaman inşallah yeniden gideceğiz.

Mısır Çarşısından karelerle devam edelim...


Eminönü'ne gidipte sanırım balık ekmek yemeden dönen çok az insan vardır...İtiraf ediyorum ben yıllar önce yediğimde ağır balık kokusundan sonra bir daha hiç yememiştim.Bu gezimiz de Melz'in ballandıra ballandıra anlatmasından sonra, yahu ölmem ya yeniden bir tadayım, dedim..Benim gibi balıkla arası olmayan biri için az pişmiş bir balığı yemek oldukca zor oldu:)

Her vapur yolculuğunda gördüğüm bu manzaralar bana "ey şehir sen aşksın" dedirtiyor:)Bir çok insanın şikayet ettiği o çekilmez hiç, dedikleri trafiği bile bana hoş geliyor.Her köşesi ayrı bir güzel...
Olmazsa olmazım, martılar:))Birazda ters ışıkta çalışacağım öyle karar verdim:)

Biraz uzun bir yazı oldu affola..

Yüreğinizden sevgi, bedeninizden sağlık eksilmesin.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Martılar-Büyükada

Pazartesi çoluk çocuk arkadaşlarla hep birlikte büyükada'ya kaçtık.
Haftaiçi kimse olmaz diye düşünüyorduk ama yanıldık
Ada her zamanki gibi çok kalabalıktı.
Bostancı'dan artık mavi marmara vapurları ile adaya gidebiliyormuşuz.
Kadıköy ve Kabataş'tan normal vapur seferleri yapılıyor.
Bu gezimiz de daha çok çocukların ve martıların fotoğrafını çektim.
İnşallah yakın zaman da kalabalık bir arkadaş gurubuyla adaya gidip bisiklet kiralayarak gezmeyi planlıyoruz.

Vapur da fotoğraf çekerken kızlar benim denizi çektiğimi düşünmüş.
Martı fotoğrafı çektiğimi öğrendiklerinde "yine mi martılar?" dediler
Amaaa sonra fotoğrafları görünce Melz, karar verdi bir daha "yine mi?" demeyecekmiş:)
Her defasın da farklı fotoğraflarla kendimi biraz daha aşıyormuşum.
Bu yoruma sevinsem de daha iyilerini çekmek için bıkıp usanmadan martı fotoğrafları çekmeye devam edeceğim çünkü; bu sevimli varlıkları çok seviyorum:))


açıkan veletlerin ayakta yemek keyfi..

Çocuklar bisiklet ile adayı gezmekten çok zevk aldı


Hani insan sevgilisini gördüğün de içi tarifi imkansız bir mutlulukla dolar ya, işte martıları gördüğüm de öyle bir mutluluk doluyor yüreğime:)

Yüreğinizde sevgi daim olsun...

6 Şubat 2011 Pazar

Ankara, Dostlar ve Konser

Yeniden selamlar:)

Kalabalık bir ailem var.
Malesef çok yakın değildik bir birimize.
Düğün de, cenaze de bir araya gelirdik genel de.
Kuzenlerimle teknolojinin nimetlerinden faydalanıp daha sık iletişim kurar olduk çok şükür.
Halamın kızı "çocukluğumuz da o bahçe de geçen günlerimizi özledim" dedikten sonra hadi gel birlikte Kayseri'ye kuzen ziyaretine gidelim, dedi:)
Allah!! derim bu teklife:)
Bazı nedenlerden Kayseri'ye gidemedik biz de bu teklifi yapan kuzenin yanına Ankara'ya gittik.
Ben bir gece kuzenlerimle birlikte kaldım.
Geç saate kadar oturduk.
An oldu ağladık, hüzünlendik...
An oldu kahkahalarımızdan ahalinin uykularını böldük:)
Bolca da kuzenin bilmediği yöremize ait yemeklerimizden yaptık hep birlikte yedik afiyetle..
İstanbul'da bu sene kar göremedik malesef.
Ama Ankara da kar çok güzeldi; keyfini çıkaramasam da...




 Bu tatlı veletler kuzenimin çocukları...



Ankara'ya gitmeden önceki günlerde kısa bir ziyarette bulunduğunu düşündüğüm baş dönmelerimi çok iyi ağırladığımdan olsa gerek tahminimden uzun bir ziyaret olunca evden dışarı fazla çıkamadım...
Dün (cumartesi) kızlarla aylık buluşmamızı gerçekleştirmek için evden çıktım.
Banu'm her zamanki güler yüzü ile bizi karşıladı.
İçeriye adım atar atmaz "Cennet'e düştük kızlar" diye seslendim kapıdan girmekte olanlara:)



                                                      Haksız mıyım Cennet'e düşme konusunda:) ve burada olmayan nefis bir elmalı pasta vardı ki tadı herkes tarafından beğenildi..




 Çay faslı bir hayli uzun sürdü.Sonra Banu, konserlerden bahsedince hep birlikte kalkıp Özdemir Erdoğan konserine gittik.Geçen ay da Kartal da dinlemiştik Özdemir Erdoğan'ı...
Konser çok güzeldi.

Kızlara söylediğim gibi Allah bu güzelliklerin tekrarını yaşamayı nasip etsin:)

Selam ve sevgiler.