29 Kasım 2010 Pazartesi

Küçük Ayasofya

Küçük Ayasofya Camii Eminönü ilçesinde Cankurtaran ile Kadırga semtleri arasında Marmara surlarının güney deniz kısmına yaklaşık 20 m. mesafede bulunuyor.

İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami kiliseden camiye çevrilmiştir. 6. yüzyıldaki Ahagios Petros ve Ahagios Paulos Bazilikası 1497'de cami olmuştur. Temelinde 3 metreye 1,8 metrelik blok taşlar kullanılan ender eserlerdendir.

8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi vardır. Medrese Yesevi Vakfı tarfından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınından tren yolu geçer. Solda Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır.
Bizans İmparatoru I. İustinianos ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında `Sergios ve Bachos Kilisesi` adıyla yaptırılan ve II. Beyazıt Döneminde (1500 yıllarında) Topkapı Sarayı Dar`üssaade Ağası Hüseyin Ağa tarafından camiye dönüştürülen Küçükayasofya Camii, İstanbul`un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak biliniyor. Bina 1836 ve 1956 yıllarında iki onarım görmüş, muhtelif kurşun ve sıvaları yenilenmiş, minare önemli ölçüde onarılmış. Kentin tarihi boyunca geçirdiği yangın, deprem, istila, yağmalama gibi bütün felaketlere direnen bu yapının, varlığını koruması ve geleceğe güçlendirilerek aktarılması İstanbul`un zengin tarihi mirası açısından büyük önem taşıyor. Kaynak;Vikipedi


Camiyi geçen yıl tam bu günler de ziyaret etmiştim.Cami içinde ve çevresinde turistler çoğunluktaydı.Malesef biz tarihi değerlerimize hak ettiği ilgiyi gösteremiyoruz.Küçük Ayasofya camisinin bahçesinde şadırvan da oturup çaylarınızı yudumlarken şadırvanın hemen yanında ki hücrelerden kulağınıza neyin o büyülü sesinin gelme olasılığı çok yüksek.Benim bu tarihi eserimizi keşfetme hikayem de bu hücrede verilen ney dersleri sayesinde oldu:))

Hocam bu fotoğrafı farklı bir açıdan çekmemi önermişti.İnşallah bugünlerde yeniden gideceğim o zaman onun istediği açıdan yeni fotoğraflar çekmeye çalışacağım.







Şimdi taşı dantel gibi işleyen sanatkarın işine nasıl hayran kalmayım? Muhteşem bir eser çıkarmışlar yüzyıllar öncesinden...















Küçük Ayasofya ziyaretimden sonra dönüş yolun da Ayasofya'nın da şöyle uzaktan bir iki fotoğrafını çekmiştim.1999 yılın da Ayasofya'ya gitmiştim o zamanlar restore ediliyordu ve ben o anki ruh halimdenmidir yoksa başka bir nedenden mi bilmiyorum hafızamda dışarıdan daha güzel göründüğü kalmış.Yakın da gittiğim de yeniden ziyaret edeceğim bakalım nasıl bulacağım.



Ayasofya camisini geçer geçmez sağdaki yolu devam ettiğiniz de Çaferağa Medresesine uğrayıp çay molası verebilirsiniz.Yıllar önce el sanatları ve girişimcilik eğitimlerini orada almıştık.Bahçesinde çay keyfi bir başkadır.

Tüm dostlara böyle rengarenk bir yaşam diliyorum.

Selam ve muhabbetle...

28 Kasım 2010 Pazar

"Sanal" Dostluklar!



2003 yılında yakınımın çocuğunun hastalığını internette araştırırken bir siteye düştü yolum.4-5 ay uzaktan takip ettim siteyi.Paylaşımlarına imrendim, arallarında olmak istedim.Biraz çekinerek selam verip karıştım içlerine:) 4 yıla yakın üyeliğimi devam ettirdim.Çok güzel dostluklar kurduk.Yurt içi ve yurt dışından katılan arkadaşlarla birlikte bir çok hayır işinde birlik olduk.Sabah işe gitmeden önce kısa zaman dilimlerinde kahvaltı yapmak için buluştuk.Hafta sonları bir  araya geldik.Ailece görüştük.Başka şehir de yaşayan dostları ziyarete gittik.
Bugün butür paylaşımlar sıkca yapılıyor toplum olarak kabul görmeye başladı "sanal" dostluklar. 2003 yılında malesef bu tür dostluklar bu kadar kolay kabul görmüyordu.En  azından benim çevrem de.Buna rağmen ben hiç bir zaman utanmadan yüreklice beni acımasızca eleştirenlerin karşısında durabildim.Saklamadan, gizlemeden yaşadım ne yaşadıysam.
"CAN" dediklerim oldu.Belki de bu yüzden çok canım yandı yokluklarında.
Sitenin sahiplerinin yanlış davranışları 4 yıl sonun da beni siteden uzaklaştırdı.
Ama bugün bile o sitenin bana kazandırdığı çok ama çok özel insanlar sebebiyle tanışmamıza vesile olan site saiplerine her zaman teşekkür  ediyorum.
Hala görüştüğüm arkadaşlarım var.
Araya giren zamanla birlikte vadesi dolup biten arkadaşlıklarım da oldu.
Bitenler için ben ne göz yaşları döktüm:)
Eşim başta olmak üzere bir çok insan "nasıl olsa bitecekmiş boşver bu gözyaşlarına değmezlermiş" dediler.
Lafla söylemesi kolay olanı yüreğe anlatmak pek kolay olmuyormuş:)
Her şeye rağmen güzel şeyler kattılar bana bitenlere-gidenlere de teşekkür ediyorum Allah yollarını açık etsin.

İşte bu kahvaltı sofrası o siteden tanıştığım Hicran için Çarşamba günü hazırlandı.Bol kahkahalı, sıcacık bir sohbet eşliğinde yaptık kahvaltımızı.Diğer arkadaşlarımız çalıştığı için kahvaltıya katılamadılar.Kahvaltı da buluştuğumuzu öğrenen Hilal "Cumartesiye alın bende geleceğim" dediğin de üzüldüm ama bu kaçıncı iptal edişimiz olmaz siz de bir cumartesi gelin,diyerek iptal etmedik:) Fotoğrafları gördüğün de "Kıskandım" yazmış:) Kıyamam canımaaa:))

Böyle dostluklara insan nasıl "sanal" diyebilir?
Ben ilk günden beri bu "sanal" sözüne inanılmaz gıcık oluyorum.
Yüzünü görmesem de, sarılamasam da biliyorum ki bu ekranın arkasın da sevgi dolu yürekler var...


Tatlı yapmak için bazı malzemeleri almaya markete gitmeye üşenince evdeki elmalarla böyle bir tatlı yaptım.Tadını ve görüntüsünü biz beğendik:)


Bunllar da Melike'nin doğum günü için bir araya geldiğimiz Cuma akşamından.Et ile aram olmadığından yemeğin fotoğrafını çekmemişim:)

Yemekten sonra tatlılarımızı yemek için Özsüt'e gittik.Artık aboneleri olduk.Bizi gördüklerin de gülüyorlar.Çünkü biz ne zaman Özsüt'e gitsek içeri geçip oturuyoruz sanki evimizdeymişiz gibi rahat sohbet edip gülüp eğleniyoruz.Bu sefer hava soğuk olunca içerisi de çok kalabalıktı.

Allah için Özsüt bu işiçok güzel yapıyor.İsim vermeyim, lüks bir yer de kahve yanına sipariş verdiğimiz pasta da yaşadığım hayal kırıklığından sonra Özsüt lezzet ve görsel olarak bir numara benim için:)



Bu pasta kestaneliydi Banu'nun seçimiydi.İlk fotoğraf yoğun muz tadını sevenler için.Çiçek süslemesi olan da karamelli bir pastaydı.Ama benim hala favorim MARKİZ:) Melzz "yine mi markiz yiyeceksin?" diye bir baktı bana korktum muzlu yedim o da güzeldi ama damla sakızlı markiz nefis ( bana göre) :)


Dostluk paylaşımlarına bundan sonra mola verip gezip gördüklerime geçiyorum inşallah:)

25 Kasım 2010 Perşembe

Dost ( biraz uzun oldu:) )



Yıl; 1997
Soğuk bir kış günü girdi dünyama dost ( Melike).
Kötü gün dostudur kendisi.
Ne zaman ihtiyacım olsa hep yanımdaydı.
98 yılında 2. veled dünyaya tahminlerimizden erken geldiğinde eşim şehir dışında bulunuyordu.
Doğumu haber alır almaz çıkıp gelmişdi dost.
O gün kendimi o kadar yalnız ve kimsesiz hissediyordum ki dostun varlığını o an yanımda hissetmenin ne demek olduğunu sözlerle anlatamam...
Hastaneden biz gelir alırız demişlerdi ama beklemeyip sabah erken saatte hastaneden çıkıp eve geldiğimi öğrendiğinde kızdığını hatırlarım:)
Daha sonra sevgili dost yurt dışına gitti 3-4 yıl orada  yaşadılar.
Bir iki kez telefonla bir kaç kez de internet aracılığıyla haberleştik.
Onlar tekrar Türkiye'ye döndüklerinde beni bıraktığı gibi bulamadı.
Eskisi gibi olmadığım için sitemler etmeye başladı.
İçinde bulunduğum psikolojik durum sitemleri kaldıramadığından uzaklaştım o arkadaş gurubundan.
Onlar ( 4 arkadaşdık) bu uzaklığın nedenini hayatımdaki yeni arkadaşların varlığına bağlamışlar onlara sinir olmuşlar ( sonradan öğrendim) :))

Bir buçuk yıl öncesine kadar görüştük ama kopukluk vardı benden kaynaklı.
Sonra biz onlara 4-5 dakikalık araba mesefesine taşındık.
Bunu haber alır almaz çıktı geldi.
Sarmaş dolaş olduk:)
Konuşacak o kadar çok şey birikmiş ki zaman yeterli gelmedi.
O günden sonra sık sık görüşmeye başladık.
Çocuklarının sünnet mevlüdüne gittiğim de salonda yakın arkadaşı olduğunu öğrendiğim biri dikkatimi çekti.
Araya giren zaman içerisinde onunda hayatın da yeni dostluklar oluştuğunu anladım.
Bu arkadaşı ( Banu) öyle zarif, öyle güzeldi ki acayip kıskandım.
Nasıl kıskanmayım? ikisinin o kadar çok ortak noktası var ki...
O gün keşke üçümüz çok iyi bir dost olabilseydik diye düşünmüştüm
Başka bir şey isteseymişim:)
Şuan üçümüzün çok keyifli bir dostluğu var.Allah bozmasın ( AMİİİN)

Sevgili dost bana Aşk'ı verdi okumam için.
Eşim ve çocuklar başbaşa tatile giderlerken ben de tek başıma Konya'ya gidecektim.
Sonra içimden gitmek gelmeyince Konya'yı başka bir zamana ertelemiştim.
Aşk hakkın da konuşurken birlikte Konya'ya gitme kararı verdik.
Harika bir yolculuk yaşadık.
Konya'ya iner inmez in cin top oynarken bulduğumuz bir yerde kahvaltımızı yaptıktan hemen sonra hamam arayıp bulup hamam sefası yaptığımızı öğrenenler inanamadı...


Hamamı gördüğünde yüzündeki ifade "Ayşegül emin misin hiç bilmediğimiz bir yerde bu kadar kötü görünüme sahip bir hamama girmeyi düşünmüyorsun değil mi?" der gibiydi:) Ama sonra girişinin kötü görünüme aldırmayıp iyi ki çıkıp gitmemişiz demiştik.


Okul kaçkınları gibi bu ince minareli caminin karşısında çimlere oturup yaptığımız sohbet de unutulmazdı.O sohbetten sonra daha fazla yakınlaştık sanki:)

Dost ile her çarşamba dersi erken bittiği için bir bahane bulup görüşmeye başladık.
Sonra Banu da görüşmelerimize katılmaya başladı.
Artık her Cuma akşamı üçümüz çeşitli etkinlikler bulup biraraya gelip keyifli saatler yaşamaya başlamamız eşlerimiz tarafından kıskanıldı..
Sadece eşlerimiz değil çevremizdekiler tarafından da kıskanıldık:))

Moralimin bozuk olduğu bir bahar günü çık gel iş çıkışı Emirgan'a gidelim, dedi
Eşlerin bile haberi olmadan gizli saklı lale bahçesinde bir araya gelecektik.
Buluşmaya giderken hava kapalıydı.
Benim buğulu gözlerim ( biraz sulu gözümdür) dikkat çekmesin diye taktığım güneş gözlüklerine insanlar tuhaf tuhaf bakarken kendimi sevgilisiyle gizli saklı buluşmaya gidenlere benzettim.
O günden sonra dostun gizli sevgilisi oldum:)

Kendimi Çiya'da yiyeceğim kerepiç tatlısına hazırladığım bir Cuma akşamı onlar Çiya'nın iyi bir fikir olmadığını çocukları da getirmek zorunda olduklarını yakın bir yerde buluşmanın daha iyi olacağını söylediklerin de ben oyun bozanlık edip haftaya buluşalım o zaman dedim.
Sonraa ben tek başıma Çiya'ya gidip tatlımı yemeğe karar verdiğim an da dost aradı ne yaptığımı sordu.
Vallahi ben Kadıköy'e gidiyorum tatlı yiyeceğim, deyince bana ne bende geliyorum o zaman dedi ve çıktık birlikte gittik.
Yanımız da Banu olmadığı için suçluluk duyduk ve bu buluşmadan hiç bahsetmemeye karar verdik.
Benimle gizli saklı bir iş yapılmayacağını öğrendik hep birlikte...
Bir kaç gün sonra üçümüz bir araya geldiğimiz de ben herşeyi unutup Kadıköy olayından bahsettim.Sonra durumu farkedip kıvırmaya başladık.
Canım dostumuz o an bir  şey demedi sonra msn iletisine "beni kırmamak için söylenmeyenleri farkettiğimde zekamın küçümsenmesi - işte benim için asıl kırıcı olan bu." diye bir not yazdığını gördüğümüzde nasıl kötü olduk anlatamam.Biz ettik sen etme halleri sergiledik:) Bizi  affeden dostumuz için eşim "adresini ver, yazacağım bu kadar kolay sizi affetmeyip süründürmeliydi" demeye başladı.Tabi vermedim e-mail adresini:))
Bu bizim için  ders oldu artık hiç birşeyi gizli yapmıyoruz:)



Sevgili dostum, 24 Kasım günü dünyaya gelmiş.İyi ki gelmiş dünyaya, iyi ki benim gizli sevgilim, yüreğime şifa bir dost olmuş.Bir zamanlar kıymetini anlayamadım.Bugün kardeş gibi, sevgili gibi..
Daha önce yaşadığım olumsuz dostluk deneyimleri bu iki güzel insanın kıymetini anlamam için yaşanmış gibi.
Bazen telefonu alırım onu aramak için elim tuşlara giderken telefon çalar ekran da onun adı:)
Bazen bir şey anlatırken şaşkınlıkla bakarız birbirimize aynı düşünüyoruzdur.
Geçen gece "Ays, sana bir şarkı göndereceğim dinlerken sen geliyorsun aklıma" dediğin de ben de kendisine bir şarkı göndermeyi düşündüğümü kaç gündür unuttuğumu söyledim.Ben göndermeyi düşündüğüm şarkıyı söylediğim de inanamadı onun bana göndereceği şarkı ile benim ona göndermeyi düşündüğüm aynı şarkıymış:)
Üçümüz de farklıyız birbirimizden ama bizi bir araya getiren çok fazla ortak noktamız var.
Birlikte geçirdiğimiz zamanlar çok keyifli ve özel anlardan oluşuyor.
Yakın zaman da üçümüz birlikte şehir dışına kaçamak yapacağız inşallah.
Allah ömür verdikce çeşitli etkinlikler de bir araya gelip,
Bu dostluğun hakkını vererek yaşamaya devam ederiz inşallah.

Biliyorum çok uzun oldu ama dolu dolu geçen o kadar güzel günleri paylaştık ki ancak bu kadar kısa yazabildim affola:)

Melzz, doğum günün kutlu olsun,
Hayat yolun ilk fotoğraftaki gibi rengarenk çiçek kokulu olsun Sevgili...

İkinizi de seviyorum iyi ki varsınız..


22 Kasım 2010 Pazartesi

Safranbolu- Zeki Müren

Resmi tatil bitti....
Benim tatilim başladı:)
Özlemişim evimin bu sessiz, yalnız bana ait hallerini..
Şuan Zeki Müren'in sesi odamda yankılanıyor

"Mihrabım diyerek sana yüz vurdum,
Gönlümün dalında bir yuva kurdum,
Yıllardan beridir yalvarıp durdum
Sevgilim, demeyi öğretemedim"

Mihrabım diyerek dinlemek isterseniz...

Dinlemekten hiç bıkmadığım şarkılardan biridir bu şarkı...
Sabahın ilk ışıklarına kadar devam eden dost sohbetlerinden birini anımsatır huzur verir bana.
Çok güzel söylüyor, diğer bütün şarkıları gibi...
Normal de evde olduğunda kendisini boğuluyor gibi hisseden biriydim ama nedense bugün ev beni sarıp sarmalıyor
Ah bu şarkıların gözü kör olsun hep bunlar sebep böyle hissetmeme:)

Madem evdeyim, canım şuan hiç bir şey yapmak istemiyor en güzeli gezi  fotoğraflarından paylaşmalı, dedim ve geldim.
Amaa müziğin büyüsüne kapılıp fotoğrafları unuttum:)


Fotoğraflar Safranbolu gezisinden...
Bir kaç saatlik bir geziydi.
Allah nasip ederse çocuklarıda alıp yeniden gitmeyi istiyorum.
Şehre ulaştığımız da kapalı bir hava ile karşılaştık.
Birde neredeyse akşam vakti girmek üzere olunca fotoğraf çekmek için kötü bir zamanlama diye düşündüm
Şehrin içini fazla gezmeden doğruca Hıdırlık tepesine çıkmak istedim mavi saati kaçırmamak için
Malesef son dakikalarına ancak yetişebildim.
Akşamın karanlığını doğal ışıklar aydınlatıyordu.
Şimşekler ardı arkasına hiç durmadan büyük bir gürültü ile çakıp durdular
Şimşek çakmasından fena halde korkan ben. aldım makinayı çıktım yıldırım avına.
Çok heycanlıydı:)
Malesef tam bir tane yıldırım fotoğrafı yakalıyormuşum ki kadrajın dışında kalmış büyük bir bölümü.
Olsun, bir gün yeniden korkumu yenip bu heycanı yaşama arzusundayım:)

Ve fotoğraflar....
                         






Otel ve restoran olarak hizmet veren Cinci hanın atmosferi muhteşemdi


Fotoğraflarını çekmedim ama Safranbolu'nun yemenileri çok farklıydı.Masa örtüleri çok renkli güzeldi.

El sanatlarına deli olan biri kendisini bu mağazanın içinde kaybedebilir; tıpkı benim gibi:)

Cam üfleme atölyesine gidip görmek hatta mümkünse bunu deneyimlemek istiyorum




Biraz daha erken gidebilseydim bu manzaranın mavi saat görüntüsü çok daha güzel olabilirdi ama nasip...

Ben hala aynı şarkıyı dinliyorum.Az kaldı komşular isyan edecek:)

Yeniden görüşmek dileğiyle
Selam ve sevgiler...

20 Kasım 2010 Cumartesi

En Sevdiğim Öğün; Kahvaltı

Arkadaşlarımı kahvaltıya davet ettim yine:)
Farklı lezzetleri seven arkadaşıma yeni tatlar hazırlamak için gece saat 01'i gösterirken mutfağa girdim.
İlk gördüğüm günden beri aklımı meşgul eden Medovik'i nihayet yaptım:)
Cafe Pepela da görmüştüm ilk kez.
Şeyma arkadaşımızın tariflerine hayranım.
Onun sunumu kadar başarılı olmasa da dediği gibi pastanın tadı muhteşemdi
Fırından kokular mutfağa yayılırken saat 02'yi gösteriyordu.
Piştikten sonra kestiğim parçaları yemeden durmam imkansızdı.
Salı günü spora başlıyorsun sen gönül rahatlığıyla tüket bisküvileri, dedim kendime ve yedikce yedim:))
Kahvaltının hazırlık aşamasında çok keyifli dakikalar yaşadım.
Arkadaşlarım daha kapıdan girerken kahkahalarımız apartmanda yankılanmaya başladı.
Dostlarla geçen dakikaların değeri hiç bir şeyle ölçülemeyecek kadar değerli ve güzel.
Bu hafta yine bol bol arkadaşlarımla biraraya geleceğiz inşallah.
Bu güzel günden geriye yüzümde kocaman bir tebessüm ve fotoğraflar kaldı:)




19 Kasım 2010 Cuma

Bursa-Cumalıkızık Köyü

Öncelikle tüm dostların ve okuyucuların Bayramını kutluyorum.
Biliyorum kutlama için geç kaldım ama virüsler sağolsun....Bayram hediyesi olarak gelip bilgisayarıma yerleşmişler:) Şuan yazı yazmak yada herhangi bir işlem yapmak işkence gibi.

Gurbette Bayram çok zormuş.
Milletin Bayramlarda neden tatile gittiğini artık çok iyi anlıyorum ve eleştirmiyorum.
Evde kalıp geleniniz gideniniz olmayınca yalnızlığınız gerçeğiyle yüzleşmek bir Bayram gününde daha çok can acıtıyor.
Küçük yerlerde de eski Bayramların tadının olmadığı söylensede hala Bayramlar Bayram gibi kutlanıyor.
Haklarını vereyim; eşimin büyük yeğeni ve büyük veledin arkadaşları gelen diğer ziyaretcilerimizdi.
Bizde büyüklerimizi ziyaret ettik bir akşam ve Bayram bitti....
Hiç böyle Bayramlara alışık olmadığım için bu Bayram moralim çok bozuktu:)

Bayramın ilk günü Bursa'ya eşimin ablasını ziyarete gittik.
Madem Bursa'ya kadar geldik Cumalıkızık'ı da görelim, dedik.
Bursa'dan 15-20 dakikalık bir yolculuk sonrası Cumalıkızık'a ulaştık.
Olumsuz bir çok eleştiri okumuştum köy hakkında.
Eğer sizde doğallıktan yanaysanız gördüğünüz manzara sizinde çok hoşunuza gitmeyebilir.
Adım başı tezgah kurulmuş.
Bayram vesilesiyle sokaklar çok kalabalıktı doğru düzgün boş bir bol yol bulupta fotoğraf çekemedim diye yanarım:)
Taş yolları,
Farklı tonlarda boyalı evler en çok hoşuma gidenlerden oldu.

Gelelim fotoğraflara.
İlk fotoğraflar İstanbul-Yalova arasında çektiğim martılar.
Büyük veled "anneeee yeter hadiii, senin bir sürü martı fotoğrafın var zaten" diye isyan etti:)
Sevdalıysanız martılara ve fotoğrafa ikisinin bir araya geldiği zaman dilimleri ne kadar uzun olursa olsun asla yeterli gelmez...

















Yeniden başka bir paylaşımda görüşmek dileğiyle...

Selam ve sevgilerimle..