7 Ekim 2017 Cumartesi

Hatıralar/Gitmek ve Kalmak


İstanbul'a geçen hafta döndüm. Döndüğümden beri bloğa birçok yazı yazdım ama son an da yayınlamaktan vazgeçtim kendime sakladım:) 

Maltepe defterini resmen kapattım. Bu defterle birlikte birçok defterde kapandı benim için. Kolay bir süreç değildi ama insan alışıyor her şeye. Alışmak zorundayız belki de. 
Birçok güzel hatıra biriktirdim... 

İlk evimiz sahile 5-6 dakikalık yürüme mesafesindeydi. Tren yolu olmasa bu süre daha kısaydı...
Banliyo trenleri hala çalışıyordu. İlk tren deneyimimi banliyo seferleri ile yapmış sonrasında ulaşım için en çok treni kullanır olmuştum. Haydarpaşa garı bu şehrin en sık gördüğüm tarihi eserleri arasında ilk sıraya yerleşmiş birçok güzel hatıra armağan etmişti bana. 
Her sabah olmasa da yaz kış demeden haftanın belli günleri kendimi sahile atıp saatlerce zaman geçiriyordum. 
Hafta sonları sahil kenarı işgal altına alındığından gitmezdik.
Dolgu alan henüz yapılmadığı için klasik Türk tipi mangal keyfi sahil yolunun en bilindik manzarasıydı. 
Sessizliğin huzurunu ilk o yıllarda tattım. 
Sokakta ne çocuk sesi, ne araç gürültüsü tek işittiğimiz banliyo seferlerinin sesleri ve bolca martı çığlıkları, kuş cıvıltılarıydı. 
Sonra Altayçeşme'ye taşındık. Yine sahile yakındık ama yürüme mesafesi artmıştı.
Burada da her sabah kuşlardan oluşan koronun insan ruhuna şifa olan eserleri eşliğinde güne başlıyordum.
Ve daha nice güzel anı saklı heybemde...
Tüm bu güzel hatıraları biriktirdiğim mekanlarla uzun zamandır vedalaşıyorum.
Bazen gözlerimden yaşlar süzülüyor bazen de yüzüme kocaman bir tebessüm yerleşiyor.
Kolay değil alıştığın yerlerden kopmak, bağını kesmek.

Bu şehrin en sevmediğim semti Ümraniye'ye gittiğim günü ve aşure yemek için çıktığım Çamlıca'yı saymazsak geldiğimden beri sokağa çıkmadım.
Günlerdir gördüğüm manzara; marmara üniversitesinin o tarihi binası, gökyüzü ve yalnızlık şarkısı söyleyen dallarına kuşların uğramadığı bir ağaç....
Dün zorunlu olarak çıktım sokağa
Marmaray'ın yürüyen merdivenlerini dolduran insan kalabalığını görünce başka bir dünyaya aitmişim de yanlışlıkla buraya yolum düşmüş gibi hissettim.
Sonra biran farkettim ki hayat devam ediyormuş da ben yokmuşum o hayatın içinde.
Garip bir an'dı
Dostlardan biri de Karaköy'deymiş zamanın darlığına aldırmadan birkaç dakikalığına da olsa görüşmek istedik. Bir bardak çaya hayallerimizi, gözyaşlarını kattık.... dilimiz sustu gözlerimizle sayfalar dolusu şey anlattık...
O vakte kadar pazartesi akşamı çok uzun süreliğine sevdalısı olduğum bu şehirden ayrılmaya niyetliydim.
Karaköy'den Eminönü'ne doğru yürürken akşam ezanı okunmaya başladı. Karşımda gün batımına anlam katan Süleymaniye....
Durup bu şehrin seslerini dinledim... O an anladım ki bu şehre ait ne varsa hepsini çok özlemişim...
Görülmesi gereken sergiler, yürünmesi gereken sokaklar, gerçekleştirilmeyi bekleyen hayaller ve sevdiklerim.... 
"Bu şehir de kalmak için çok fazla sebebin var gitme!" dedi içimde ki ses
Ya nasip, dedi gönlüm ve sustu

Günlerdir bavulum hazır bekliyor.
Kalmak ve gitmek arasındayım...

Ya nasip! 
Biliyorum ki benim planlarım kaderimin planları karşısında hükümsüzdür
Ve iman etmişim benim şer bildiğime bile Mevla'm hayır gizlemiştir







2 yorum:

  1. dur nerdeydin yaaa marmaristemi yanii. oraya mı gidiyoon :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Marmariste idim sonra İstanbul'a döndüm şimdi tekrar Marmaris'e geldim :))

      Sil