23 Ekim 2010 Cumartesi

Beypazarı

Hastalık halleri, gelen giden derken uzun bir süredir yazamadım.
Yakın bir zaman da yollara düşeceğim.
Hiç olmazsa gitmeden paylaşmak istediklerimi yayınlayım dedim:)

Et ile aram hemen hiç yoktur.
Ama bir gün sırf Büryan kebabını merak ettiğim için  Fatih kadınlar pazarına giittim.
İnternette kadınlar pazarı hakkında bilgi edinirken Beypazarı diye bir şehrimizin olduğunu öğrendim.
Kadınlar pazarına gittiysem beyler eksik kalmasın ben birde Beypazarı gezisi yapayım,  demeye başladım.
Bir şeyi çok fazla istediğiniz deeğer hakkınızda hayırlı ise Rabbim nasip ediyor.
Eşim iş için Ankara'ya gideceğini söylediğin de "n'olur ben de geleyim, söz kendi başımın çaresine bakar size yük olmam" diye ikna çalışmalarına başlamıştım:))
Kırmadı beni.
Çocukları evde bırakıp bir Haziran sabahı düştük yollara.

Ankara'ya ulaştığımızda ben onlardan ayrıldım.
Beypazarı'na giden arabaları bulup ilk arabaya attım kendimi...
Daha kısa bir mesafe olduğunu düşünüyordum ama yol bitmek bilmedi.
Üstüne birde yol çalışmaları eklenince git git bir türlü Beypazarı'na ulaşamadık:)
Yol uzadıkca heycanım ve endişelerim artmaya başladı.
Tarih kokan bu şehri görecek olmam heycanlanmam için yeterliydi.
Endişeliydim eşim ile anlaştığımız saatte Ankara'ya dönmem biraz zor gibi görünüyordu.
yanlış hatırlamıyorsam 1.45 dakika sürdü yolculuk.
Beypazarı evlerini gördüğüm an hissettiğim mutluluk yüzüme yansımaya başladı.
Sanırım beni görenler böyle sebepsiz gülümemi sorgulamıştır:)

Gitmeden önce Beypazarı'n da neler yapılmalı, neler yenmeden dönülmemeli araştırmıştım.
Zaman kısıtlı olunca bir iki saate ne kadar çok şey sığdırırsam kardır düşüncesiyle Beypazarı sokaklarını hızlı hızlı dolaştım.
Çok acıkmış olsam da yemek yiyerek vakit kaybetmeyi göze alamadım.

Fotoğraflar karışık yüklendi bir türlü düzenleyemedim affola.
Genelde kadınların satış yaptığı pazarından bir görünüm."Kızım gel bizi de çek ama alışveriş de yap" diye beni davet eden ablalarm çok tatlıydı:)
Pazarı gezdikten sonra Müze eve gittim.Gördüğüm her bir eşya bana çocukluğumu hatırlattı.Mesela bu kazanlar da biz buğday kaynatır bulgur yapardık.Osmaniye'ye gittiğimde hala aynı şekilde bulgur yapıldığını görüyorum...
Buna benzer beşiklerde büyüyen yakınlarımı da hatırlarım:)
Yaz sıcaklarından kaçmak için Zorkun yaylasına çıkardık.Elektirikler yoktu o zamanlar.Akşamları bu gaz lambalarıyla odamızı aydınlatırdık.Pil ile çalışan bir teybimiz vardı.Tek eğlencemiz oydu.
Müze eve adımı attığım an duvarda asılı bu çiçeği görünce çok hoşuma gitti.Çiçek-böcek çok seviyorum ne yapayım:)
Bu çiçekte yollarda gördüğüm çiçeklerden biri.Şimdi bu rengi ve güzelliği görüp insan nasıl hayranlık duymaz, nasıl böyle bir güzelliği görebildiği için mutlu olmaz:)
Bu güzel kızımız sokakta elinde çiçek ile kendi başına oynuyordu.Yanına yaklaştım adını sordum tanıştık.Çok güzel bir kız olduğunu izin verirse fotoğrafını çekmek istediğimi söyledim "oluuuurr" diye gülümsedi.
Bir kaç tane fotoğrafını çektim sonra birlikte fotoğraflarına baktık sohbet ettik.Kendisi gibi bir güzellikle tanıştığıma memnun olduğumu söyleyip gezmeye devam ettim...
Bu fotoğraf beni aldı karma karışık düşünceler içerisine attı.Ne zaman bu fotoğrafıma baksam aynı karmaşık düşünceler arasında bulurum kendimi.
Sevgililer gününde eşimin hediye ettiği çok zarif bir yüzük dışında hiç altın takım yoktur.Alyansını bile sağda solda çıkardığından dolayı kaybeden ben bu tarz takıları gördüğümde bir süre hayran hayran izlerim.Çok zarifler ama dediğim gibi altın benim tarzım değil.
Sanırım bir çoğumuz bu oyunu oynamışızdır:)


Beypazarı'nın meşhur telkari takılarından bir örnek.Çok güzellerdi....
Beypazarı- Safranbolu'dan mı etkilenmiş yoksa Safranbolu Beypazarı'ndan mı etkilenmiş araştırmadım ama evleri ve sokakları satılan yöresel ürünleri birbirine benziyor..
Şimdi bir yaz sıcağında gölgedeki sedirlerden birine oturmalı, havuç suyunu yudumlarken Beypazarı'nın tarihi kokusunu içine çeke çeke sokağı seyreylemeli...

Eğer yolunuz Beypazarı'na düşerse...
El yapımı ebru yüzük ve kolyelerinden,
Yöresel masa örtüleri ve yazmaları almadan,
80 katlı baklavasından,
Zeytinyağlı yaprak sarmasından,
Havuç suyu ve lokumunu yemeden,
Tereyağlı kurusundan almadan dönmeyiniz derim:)
Hepsi birbirinden güzeldi.
Oturup yemeye vakit bulamadım ama aldım dönüş yolunda yedim:)

Biliyorum 2 saat bu güzel şehri gezmek için yeterli değildi ama bu kadarını bile yaşamak çok güzeldi.
Aynı gün Ankara'ya gidip Hacı Bayram Veli türbesini ziyaret edip oradan çıkıp akşamın mavi saatini Safranbolu tepesinden izledim.
İlk fırsatta Safranbolu da çektiğim fotoğrafları da paylaşırım inşallah.

İmla kurallarını katlederek yazıyorum biliyorum ama şimdilik bu kadarını yapabiliyorum:)



3 yorum:

  1. Beypazarı'nı neden bu güne kadar merak etmediğime hayıflandım doğrusu.Görmek istediğim yerler listesine eklenmiştir sayende teşekkürler ve sevgilerimle.
    Telkari kolye hala orada duruyormudur acaba?

    YanıtlaSil
  2. Sufi, yanlışlıkla sildim cevabımı.
    Daha sonra kaç kez denediysem cevap ekleyemedim.

    Kolyenin aynısını belki durmuyordur ama daha güzellerini seni beklerken bulabilirsin:)

    Sevgiler..

    YanıtlaSil
  3. Rica etsem bloguma uğrayıp sürprizi alırmısınız?

    YanıtlaSil