24 Ekim 2011 Pazartesi

Hayata dair...

Çarşamba gününden beri hastayım.Sanırım geçen yılda tam bu zamanlarda ben yine soğuk algınlığı ile uğraşıyordum:)Bu sefer fena dağıldım. Ev savaş alanı gibiydi günlerdir. Ahalinin sadece yemeğini hazırlayıp yattım.Daha doğrusu dışarı çıkmak zorunda kalmadığım zamanlarda yattım.
İnsan bir tas sıcak çorba yapacak birilerini arıyormuş bazen.
Gurbette yalnız olmak böyle zamanlarda zor geliyor...
Bu fotoğrafı yazın Hidiv kasrında yediğimiz yemekte çekmiştim.Yaz için ideal bir sunum. Soğuk suyun içerisine limon ve nane koymuşlar.İçtiğiniz suya ferahlatıcı bir aroma veriyor.Ben bu rahatsızlığımda kana kana su içme ihtiyacı duyduğum için böyle buz gibi ferahlatıcı bir aromaya sahip suya hayır demezdim ama yapan kimse olmadı:))

 Ben ne kadar hasta olursam olayım normal bir hasta gibi yatamadığımdan olsa gerek kolay kolay inanmıyorlar hastalığıma...
Haksız da değiller.
Mesela hastalığımın ilk günü öğleden sonra iki farklı yere gitmem gerekiyordu, gittim.
İkinci gün kalkıp Gaziosmanpaşa'ya bir firma ile görüşmeye gitmek zorundaydım, gittim.
Üçüncü günü Kadıköy'e gitmem şarttı, gittim. Bu yetmedi aynı günün akşamında iliklerime kadar donduğumu hissederken bir arkadaşımın ihtiyacı var diye kalkıp dışarıda buluştuk.
Amaaa cumartesi günü kımıldayacak derman yoktu bende, yattım:)
Pazar günü dayanamadım kalktım ahali ile birlikte Taksim'e yürüyüşe gittim....
Bu halimde kalkıp yürüyüşe gitmek ne kadar mantıklıydı bilemiyorum ama, gittim.

Bu benim için ilk deneyimdi.
Futbol maçında olduğu gibi bunda da tuhaf tuhaf etrafımı inceledim.
Küfürler edilirken sevgili eşime "yahu küfür etmeden slogan atsalar olmuyor mu?" dedim
Hele bu küfürleri bayanların ağzından duymak?
Yakıştıramadım hiç...
Bazı sloganlara güldüm
Düşünülmeden söylenen sözlerdi.
Bazı sloganlar kanımı dondurdu.
Korktum...
Öfke dolu insanların içi...
Haksız mı?
Değiller elbette 
Ama bu kadar öfke insanı hataya sürükler.
Daha aklı selim olmak gerekiyor....

Hasta olunca çok fazla yürüyemedim.

Bizim ahaliyi de  daha ilk dakikalarda kaybedince çoğu zaman kepenkleri kapanmış bir mağaza önünde gelen gideni çektim.
Binaların üst katlarından birinden tipi bozuk bir adam uzunca bir süre guruba baktı baktı,
İzliyorum bu adam ne yapacak diye
Sonra bir ara guruba doğru döndüm.
Adam o bir iki saniye içinde ne yaptıysa önümdeki gurup bozuk paraları  falan yuhalayarak binaya doğru atıyorlardı.
Adam da  hemen cam kenarından kayboldu zaten.
korkup kaçacaksan ne diye insanları kışkırtıyorsun?
Ama çok şükür aklı selim davrandılar bir iki dakika sürmeyen yuhalama sonrasında yürüyüşe devam edildi.

Rabbim tüm şehitlerimizin ailesine sabır versin.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Bizler üzülüyoruz ama çok çabuk günlük hayatın akışında kaybolup gidiveriyoruz.

Yürüyüş sırasında küçük bir çocuk babasına soruyordu "baba deprem ne demektir?" diye
Bir yerden duydu merak ediyor falan diye düşündüm.
Akşam eve gelince Van depreminden haberdar oldum.
Çok üzüldüm...
Mevlam darda olanların yar ve yardımcısı olsun.
Bu soğuklarda hallerini düşünemiyorum bile...
Birlik olup az çok demeden bir şeyler yapılmalı.
Hatta erkek olsam hiç düşünmeden kalkıp Van'a gitmiştim çoktan...
Dua, dua....



Video Arslanbek Sultanbekov'un sesinden, Dombıra müziği eşliğinde Taksim yürüyüşünden objektifime yansıyan kesitlerden oluşuyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder